Bahar
gelip de portakal çiçekleri mis gibi kokmaya başlayıp, doğa kendine çağırmaya
başladığında Antalya kent merkezinde benim aklıma iki yer gelir..
Bunlardan
birisi, Işıklar caddesinin sonunda, içinde Narenciye Araştırma Enstitüsünün de bulunduğu
Narenciye Bahçesi; diğeri, emeğin, inancın, hayalin nasıl üretime, gerçeğe dönüştüğünü gösteren en büyük bahçemiz, bugün Zeytinpark adıyla işletilen “Vakıf Çiftliği”
yada “Vakıf Zeytinliği”...
1998
yılında Antalya kamuoyunda sıklıkla gündeme gelen konulardan birisi Kepez
bölgesinde yer alan Vakıf Çiftliğinin nasıl kullanılacağıydı.. o dönem vakıflar
yönetimince imar planlarında “kent parkı” olarak tanımlanan bu bölgenin yüksek
katlı bir hastane ve iş merkezi yapılmak üzere kiralanması söz konusu olmuştu
ve bu niyet büyük tepkilere yol açmıştı.. belediyeler ise kent parkı tanımı
içerisinde bu alanı rekreasyon, dinlenme ve eğlence alanı şeklinde düzenlemek
istiyordu..
Bu
tartışmalar paralelinde vakıf çiftliğinin koruma altına alınması yönündeki
başvurular beni, öncesinde hiç bilmediğim Vakıf çiftliğine Mücella UYAR ile
birlikte götürdü.. ve gördüklerimiz, hissettiklerimiz bizi derinden etkiledi..
Kapısından girdiğimiz andan itibaren biz,
Cumhuriyetin ilk yıllarının Antalya’sının, Antalyalısının, bürokrasisinin,
bürokratının hayal denilebilecek planlarını nasıl ve ne zorluklarla
gerçekleştirdiğine tanıklık ediyorduk.. bu kez 2000 yıl öncesinde değil, çok
yakın bir zamanda.. yaklaşık 60 yıl öncesine ait bir masalın, Antalya’nın tarım hikayesinin içindeydik..
Hepimiz biliyorduk.. Cumhuriyetin
ilanı sonrası tüm ülkede başlatılan kalkınma hareketleri içerisinde en önemli
çalışmalar tarım konusunda gerçekleştirilmişti..
Hatta tarımdaki üretimin arttırılması yönünde, ülkedeki bakımlı, bakımsız zeytinlik
alanlarında, fundalıklarda, zeytinciliğin geliştirilmesi, teşvik edilmesi için bir
Kanun çıkartılmış ve zeytincilik yapması için her teşebbüs sahibine 20 hektara
kadar parasız yabani zeytinlik (delice) verilmesi, yetiştirme masrafında da
uzun vadeli banka desteği sağlanması öngörülmüştü..
İklimi ve geniş arazileriyle,
zeytinlikleriyle tarıma oldukça elverişli bir coğrafyada yer almasının avantajlarını
kullanan Antalya, tarıma yönelik ekonomik hareketin başladığı önemli illerden birisi...
Antalya’da
yetiştirilebilecek ürünlerin tespiti, denemesi için 1936 yılında Narenciye
İstasyonu, 1937 yılında Aksu çayı kenarında Sıcak İklim Nebatları Ziraatı ve
Pamuk, Çeltik Üretme İstasyonu kurulmuş, narenciye, muz gibi ürünlerin yanında
çeltik, tütün, antep fıstığı gibi alternatif ürünlerde denenmiş... Devlet büyükleri de Antalya'ya her geldiğinde bu üretim merkezlerini ziyaret ediyor, teşviklerini esirgemiyormuş..
Öyleki.. Ticaret Odası, üretimi yapılan muz cinslerinden birisine, üretimi teşvikinden
dolayı 1936 yılında o dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün adını bile vermiş...
Antalya’da
olanlar bilirler.. büyük bir kısmı işgal altında ve satılmış olsa da Antalya’da
vakıflara ait geniş araziler, yapılar var…
Cumhuriyetle birlikte Vakıflar idaresi de kent merkezindeki narenciye araştırma enstitüsünün olduğu bölge gibi, kendi kullanımında bulunan alanlarda tarımla ilgili projeler üretip, uygulamalar yapmaya başlamış...
Kepez
sırtlarından başlayarak kente kadar uzanan ve Beylerbeyi Murat Paşa tarafından
1574 yılında vakıf durumuna getirilen arazide yapılan projeler ve uygulamalar Vakıflar idaresince gerçekleştirilen uygulamaların içerisinde en önemlisi..
1930’larda
Vakıflar Genel Müdürlüğü, toprak ve iklim koşulları meyvecilik ve sebzeciliğe
çok elverişli olan bu alanı işletmeye açmaya karar vermiş..
Ama
bu çok kolay değilmiş.. çünkü geçen süre içerisinde, yabani zeytinlerin yoğun
olarak bulunduğu vakfa ait bu arazi,
bakımsızlık nedeniyle çalılık duruma gelmiş, yer yer bataklıklar oluşmuş..
Büyük
bir hareket ve çalışmayla çalılık durumdaki yabani zeytin (delice) bölgesi olan
yaklaşık 500 hektarlık alanda çalılar sökülmüş, kayalar temizlenmiş, açığa
çıkan deliceler aşılanmış..
13000 zeytin fidanı ile birçok keçiboynuzu ve fıstık fidanına aşı yapılmış.. zeytinin yanında çeşitli meyve ağaçları dikilmiş,
turunçgiller tarımına da başlanmış.. yaklaşık
35000 fidan narenciye dikilmiş..
Gelecekte zeytinyağı ve sabun fabrikaları gibi fabrikaların da kurulması programda yer almış..
Bu
tarım faaliyetlerini gerçekleştirmek için hayati değerde önemi olan, olmazsa
olmaz durumdaki su meselesi de ciddiyetle ele alınmış.. öncelikle alan
içerisindeki çok eski kanallar onarılarak yeniden düzenlenmiş..
Ama kanallar için su gerekiyormuş.. Vakıflar Genel Müdürlüğünden konuyla ilgili uzmanlar görevlendirilmiş.. bu uzmanlardan birisi olan su mühendisi Jozef STİPÇİÇ, projenin başlamasıyla Antalya’ya gelmiş.. birçok çalışmalar yapılmış.. haritalar hazırlanmış..
Yapılan
çalışmalar sonucunda Antalya’nın 28 km. kuzeyinde bulunan Kırkgöz kaynağından
su getirilmesi hesaplanmış.. bu iş, kaynaktan-kepezbaşına ve
kepezbaşından-denize kadar iki etapta organize edilmiş..
Uzunluğu
18 km. 340 m. olan birinci kısım kanalın kazılmasına ilkteşrin (ekim)
1937’de başlanmış..
Birçok çalışanın, Antalyalının gayreti, verimli toprakları su ile buluşturmak içinmiş.. yeni kanal güzergahı oluşturulup açıldıkça çalışmalar hızlanmış.. tarım faaliyetlerine başlanmış Vakıf çiftliğine ulaşan bu kanaldan saniyede 4 ton su çekilmesi hesaplanmış..
Birçok çalışanın, Antalyalının gayreti, verimli toprakları su ile buluşturmak içinmiş.. yeni kanal güzergahı oluşturulup açıldıkça çalışmalar hızlanmış.. tarım faaliyetlerine başlanmış Vakıf çiftliğine ulaşan bu kanaldan saniyede 4 ton su çekilmesi hesaplanmış..
Kanalın en zor kısımlarından birisi kepezüstünden aşağıya suyun akıtılmasıymış.. ama Cumhuriyetin verdiği enerji yıldırmamış kimseyi.. imkansızlıklar içinde imkanlar yaratılıp iki yıl gibi kısa bir sürede bu kanala bağlanan mevcut kanalların da temizlenmesiyle çok geniş alanlar suya kavuşturulmuş...
Muratpaşa kanalı iki yıllık mesai sonucunda arazi, fidanlık bakım ve imar tahsisatı ile 115487 liraya mal olmuş..
Açılış konuşması ise Vakıflar Genel Müdürü Fahri KİPER tarafından yapılmış.. açılış konuşmasında KİPER, o dönemin Valisi Fuat BATURAY'a, önceki Vali Sahip ÖRGE’ye, su mühendisi SİTİPÇİÇ’e, Vakıflar Müdürü Tahir SİRKECİ’ye teşekkürlerini iletmiş..
Yaklaşık 20 km. bir mesafede, üzerinde üç köprüyle kente kepez sırtlarından dökülen ve daha sonra elektrik üretiminde de kullanılan bu kanal, Antalya’ya Cumhuriyet tarihinde yapılmış en büyük yatırımlardan birisi olarak kayıtlara geçmiş..
Muratpaşa kanalı iki yıllık mesai sonucunda arazi, fidanlık bakım ve imar tahsisatı ile 115487 liraya mal olmuş..
Muratpaşa kanalının açılış töreni 16 temmuz 1939 Pazar günü, 22 kişilik bir heyetle gelen Ziraat Bakanı Reşat Muhlis ERKMEN tarafından gerçekleştirilmiş..
Açılış konuşması ise Vakıflar Genel Müdürü Fahri KİPER tarafından yapılmış.. açılış konuşmasında KİPER, o dönemin Valisi Fuat BATURAY'a, önceki Vali Sahip ÖRGE’ye, su mühendisi SİTİPÇİÇ’e, Vakıflar Müdürü Tahir SİRKECİ’ye teşekkürlerini iletmiş..
Vakıf Çiftliği Antalya’nın Atatürk Orman Çiftliği gibiymiş.. hiç işe yaramaz denilen, yıllarca metruk bırakılan hektarlarca alan, Cumhuriyetin dinamizmiyle 2 yıl gibi kısa bir sürede verimli, değerli, üretimin yapıldığı, suların aktığı tarım alanlarına dönüştürülmüş..
Yaklaşık 20 km. bir mesafede, üzerinde üç köprüyle kente kepez sırtlarından dökülen ve daha sonra elektrik üretiminde de kullanılan bu kanal, Antalya’ya Cumhuriyet tarihinde yapılmış en büyük yatırımlardan birisi olarak kayıtlara geçmiş..
Kanal
için Antalya’ya gelen, tanıdığı, birlikte çalıştığı ve konuştuklarına
gösterdiği tatlı muamele ile herkesin sevgisini kazanan, verilen her işi
başarıyla yürüten, çalışma süresinde gerektiğinde çalılar üzerinde, yağmur altında
yatan, başarıya ulaşmak için Antalya’da ki hayatını adeta vakıf kanalına vakfederek
başarılı olan Jozef Stipçiç de açılıştan sonra 31 aralık 1940’da, Antalyalıları
suya kavuşturmanın huzuruyla şehirden ayrılmış…