30 Nisan 2017 Pazar

hayaller gerçek olunca.. bir üretim ve ziraat merkezi.. “vakıf çiftliği” 1

Bahar gelip de portakal çiçekleri mis gibi kokmaya başlayıp, doğa kendine çağırmaya başladığında Antalya kent merkezinde benim aklıma iki yer gelir.. 

Bunlardan birisi, Işıklar caddesinin sonunda, içinde Narenciye Araştırma Enstitüsünün de bulunduğu Narenciye Bahçesi; diğeri, emeğin, inancın, hayalin nasıl üretime, gerçeğe dönüştüğünü gösteren en büyük bahçemiz, bugün Zeytinpark adıyla işletilen “Vakıf Çiftliği” yada “Vakıf Zeytinliği”...


1998 yılında Antalya kamuoyunda sıklıkla gündeme gelen konulardan birisi Kepez bölgesinde yer alan Vakıf Çiftliğinin nasıl kullanılacağıydı.. o dönem vakıflar yönetimince imar planlarında “kent parkı” olarak tanımlanan bu bölgenin yüksek katlı bir hastane ve iş merkezi yapılmak üzere kiralanması söz konusu olmuştu ve bu niyet büyük tepkilere yol açmıştı.. belediyeler ise kent parkı tanımı içerisinde bu alanı rekreasyon, dinlenme ve eğlence alanı şeklinde düzenlemek istiyordu..

Bu tartışmalar paralelinde vakıf çiftliğinin koruma altına alınması yönündeki başvurular beni, öncesinde hiç bilmediğim Vakıf çiftliğine Mücella UYAR ile birlikte götürdü.. ve gördüklerimiz, hissettiklerimiz bizi derinden etkiledi..

Kapısından girdiğimiz andan itibaren biz, Cumhuriyetin ilk yıllarının Antalya’sının, Antalyalısının, bürokrasisinin, bürokratının hayal denilebilecek planlarını nasıl ve ne zorluklarla gerçekleştirdiğine tanıklık ediyorduk.. bu kez 2000 yıl öncesinde değil, çok yakın bir zamanda.. yaklaşık 60 yıl öncesine ait bir masalın, Antalya’nın tarım hikayesinin içindeydik..


Hepimiz biliyorduk.. Cumhuriyetin ilanı sonrası tüm ülkede başlatılan kalkınma hareketleri içerisinde en önemli çalışmalar tarım konusunda gerçekleştirilmişti..


Hatta tarımdaki üretimin arttırılması yönünde, ülkedeki bakımlı, bakımsız zeytinlik alanlarında, fundalıklarda, zeytinciliğin geliştirilmesi, teşvik edilmesi için bir Kanun çıkartılmış ve zeytincilik yapması için her teşebbüs sahibine 20 hektara kadar parasız yabani zeytinlik (delice) verilmesi, yetiştirme masrafında da uzun vadeli banka desteği sağlanması öngörülmüştü..

İklimi ve geniş arazileriyle, zeytinlikleriyle tarıma oldukça elverişli bir coğrafyada yer almasının avantajlarını kullanan Antalya, tarıma yönelik ekonomik hareketin başladığı önemli illerden birisi...

Antalya’da yetiştirilebilecek ürünlerin tespiti, denemesi için 1936 yılında Narenciye İstasyonu, 1937 yılında Aksu çayı kenarında Sıcak İklim Nebatları Ziraatı ve Pamuk, Çeltik Üretme İstasyonu kurulmuş, narenciye, muz gibi ürünlerin yanında çeltik, tütün, antep fıstığı gibi alternatif ürünlerde denenmiş... Devlet büyükleri de Antalya'ya her geldiğinde bu üretim merkezlerini ziyaret ediyor, teşviklerini esirgemiyormuş..



Öyleki.. Ticaret Odası, üretimi yapılan muz cinslerinden birisine, üretimi teşvikinden dolayı 1936 yılında o dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün adını bile vermiş...


Antalya’da olanlar bilirler.. büyük bir kısmı işgal altında ve satılmış olsa da Antalya’da vakıflara ait geniş araziler, yapılar var…

Cumhuriyetle birlikte Vakıflar idaresi de kent merkezindeki narenciye araştırma enstitüsünün olduğu bölge gibi, kendi kullanımında bulunan alanlarda tarımla ilgili projeler üretip, uygulamalar yapmaya başlamış... 

Kepez sırtlarından başlayarak kente kadar uzanan ve Beylerbeyi Murat Paşa tarafından 1574 yılında vakıf durumuna getirilen arazide yapılan projeler ve uygulamalar Vakıflar idaresince gerçekleştirilen uygulamaların içerisinde en önemlisi..

O dönemlerde 14000 hektarı bulan bu alan Çubuk boğazından Antalya’ya uzanan düzlükler içerisinde, onlar gibi uzun yıllar.. taaa 1930’lara kadar boş kalmış… bakımsız, susuz ve yoğun fundalıklarla kaplıymış..


1930’larda Vakıflar Genel Müdürlüğü, toprak ve iklim koşulları meyvecilik ve sebzeciliğe çok elverişli olan bu alanı işletmeye açmaya karar vermiş..

Ama bu çok kolay değilmiş.. çünkü geçen süre içerisinde, yabani zeytinlerin yoğun olarak bulunduğu  vakfa ait bu arazi, bakımsızlık nedeniyle çalılık duruma gelmiş, yer yer bataklıklar oluşmuş..



Büyük bir hareket ve çalışmayla çalılık durumdaki yabani zeytin (delice) bölgesi olan yaklaşık 500 hektarlık alanda çalılar sökülmüş, kayalar temizlenmiş, açığa çıkan deliceler aşılanmış..


 



13000 zeytin fidanı ile birçok keçiboynuzu ve fıstık fidanına aşı yapılmış.. zeytinin yanında çeşitli meyve ağaçları dikilmiş, turunçgiller tarımına da başlanmış.. yaklaşık 35000 fidan narenciye dikilmiş..

Gelecekte zeytinyağı ve sabun fabrikaları gibi fabrikaların da kurulması programda yer almış..




Bu tarım faaliyetlerini gerçekleştirmek için hayati değerde önemi olan, olmazsa olmaz durumdaki su meselesi de ciddiyetle ele alınmış.. öncelikle alan içerisindeki çok eski kanallar onarılarak yeniden düzenlenmiş..


Ama kanallar için su gerekiyormuş.. Vakıflar Genel Müdürlüğünden konuyla ilgili uzmanlar görevlendirilmiş.. bu uzmanlardan birisi olan su mühendisi Jozef STİPÇİÇ, projenin başlamasıyla Antalya’ya gelmiş.. birçok çalışmalar yapılmış.. haritalar hazırlanmış..


Yapılan çalışmalar sonucunda Antalya’nın 28 km. kuzeyinde bulunan Kırkgöz kaynağından su getirilmesi hesaplanmış.. bu iş, kaynaktan-kepezbaşına ve kepezbaşından-denize kadar iki etapta organize edilmiş.. 


Uzunluğu 18 km. 340 m. olan birinci kısım kanalın kazılmasına ilkteşrin (ekim) 1937’de başlanmış..  


Birçok çalışanın, Antalyalının gayreti, verimli toprakları su ile buluşturmak içinmiş.. yeni kanal güzergahı oluşturulup açıldıkça çalışmalar hızlanmış.. tarım faaliyetlerine başlanmış Vakıf çiftliğine ulaşan bu kanaldan saniyede 4 ton su çekilmesi hesaplanmış..






Kanalın en zor kısımlarından birisi kepezüstünden aşağıya suyun akıtılmasıymış.. ama Cumhuriyetin verdiği enerji yıldırmamış kimseyi.. imkansızlıklar içinde imkanlar yaratılıp iki yıl gibi kısa bir sürede bu kanala bağlanan mevcut kanalların da temizlenmesiyle çok geniş alanlar suya kavuşturulmuş... 

Muratpaşa kanalı iki yıllık mesai sonucunda arazi, fidanlık bakım ve imar tahsisatı ile 115487 liraya mal olmuş..

    


 

Muratpaşa kanalının açılış töreni 16 temmuz 1939 Pazar günü, 22 kişilik bir heyetle gelen Ziraat Bakanı Reşat Muhlis ERKMEN tarafından gerçekleştirilmiş..

 

Açılış konuşması ise Vakıflar Genel Müdürü Fahri KİPER tarafından yapılmış.. açılış konuşmasında KİPER, o dönemin Valisi Fuat BATURAY'a, önceki Vali Sahip ÖRGE’ye, su mühendisi SİTİPÇİÇ’e, Vakıflar Müdürü Tahir SİRKECİ’ye teşekkürlerini iletmiş..

Vakıf Çiftliği Antalya’nın Atatürk Orman Çiftliği gibiymiş.. hiç işe yaramaz denilen, yıllarca metruk bırakılan hektarlarca alan, Cumhuriyetin dinamizmiyle 2 yıl gibi kısa bir sürede verimli, değerli, üretimin yapıldığı, suların aktığı tarım alanlarına dönüştürülmüş..


Yaklaşık 20 km. bir mesafede, üzerinde üç köprüyle kente kepez sırtlarından dökülen ve daha sonra elektrik üretiminde de kullanılan bu kanal, Antalya’ya Cumhuriyet tarihinde yapılmış en büyük yatırımlardan birisi olarak kayıtlara geçmiş..

   


Kanal için Antalya’ya gelen, tanıdığı, birlikte çalıştığı ve konuştuklarına gösterdiği tatlı muamele ile herkesin sevgisini kazanan, verilen her işi başarıyla yürüten, çalışma süresinde gerektiğinde çalılar üzerinde, yağmur altında yatan, başarıya ulaşmak için Antalya’da ki hayatını adeta vakıf kanalına vakfederek başarılı olan Jozef Stipçiç de açılıştan sonra 31 aralık 1940’da, Antalyalıları suya kavuşturmanın huzuruyla şehirden ayrılmış… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder