31 Aralık 2015 Perşembe

çirkin mi??? güzel mi???

Her şey, babamla bir pazar günü Decathlon'a gitmemizle başladı.. 

O günkü programım, sabah babamla Decathlon'a gitmek, öğleden sonra annemle düden çayının denize döküldüğü şelale çevresinde yürümek ve üzerine Big Chefs'de balkabaklı cheesecake yemekti:)) aile ile yapılmış bir pazar programıydı yani...

Decathlon çıkışı havaalanı yoluna girmek yerine, çıkış yönlendirmelerini izleyince kendimizi Düden çayı kenarında bulduk.. Düden çayı solumuzda, dümdüz ilerliyor, yol da ona paralel gidiyordu.. eminim Aksu tarafından gelip Lara'ya gitmek isteyenler bu ara bağlantıları çok kullanıyordur ama ben araba kullanmasını çok seven birisi değilim.. yolları çok bilmediğimden bu yoldan ilk kez geçiyordum...

Nerede olduğumuzu çıkartmaya çalışarak yola devam ederken, Düden çayını da takip ediyorduk.. Sonra geldiğimiz bir noktada, babam "tamam şimdi hatırladım, Güzeloba'dayız.. solda Kanser Köprüsü var" dedi.. 

Tabii ki ben hemen "o ne?" diyerek arabayı kenara çektim.. İnince akan su sesine doğru yöneldiğimde, küçük bir şelale ile karşılaştım.. Yol, Düden çayının üzerinden bir köprü ile karşıya geçiyordu.. köprü geçişinden hemen sonra da sağlı-sollu mezarlar vardı..


Babam arabada beklediğinden arabaya geri dönüp, Şirinyalı'ya doğru giderken başladım sormaya.. "ne demek kanser köprüsü?", "niye öyle söylüyorlar?".. 

Herkesin babası bir tanedir ama benim babam en bir tanesinden.. ona söylediğin herşey hallolmuş demektir.. nitekim hemen telefona sarıldı, başladı arkadaşlarını aramaya..

Babamı eve bırakıp, annemi aldım:))) aklım küçük şelale ve köprüdeydi.. gideceğimiz yer Düdenin denize döküldüğü nokta olduğuna göre, Kanser köprüsünden geçip, bir kez daha görebilirdim şelaleyi.. hem annem de görmüş olur düşüncesiyle bir saat içerisinde yine köprünün üzerindeydik:))


Düden çayını takip edince Akdeniz'e ulaştık:))) Park, şelale, karşı dağlar inanılmaz güzeldi.. yürüyüşçüler, mısırcılar, anneler, babalar, çocuklar, sevgililer, turistler, hatta uçakla Antalya'ya inenler Düden'in Akdeniz'e kavuşmasına tanıklık yapıyordu..




Bal kabaklı cheesecakelerimizi de yedikten sonra eve geldiğimizde, babam yeni bilgilerle beni bekliyordu.. Köprünün ismi, Kanser değil, Kasser'miş.. köprüyü hemen geçince bir cavur konağı ve çiftliği varmış.. 

"Cavur konağı" deyince benim merakım daha da arttı.. Güzeloba-mübadele ilişkisini de hatırlayınca birden beynim de birçok ampul yandı ve bir sürü teori üretmeye başladı:)) 

Peki, cavur konağı varsa orada ki mezarlıkta cavur mezarlığı mıydı?? ertesi gün pazartesiydi, benim işe gitmem gerekiyordu ama merakım bir hafta daha bekleyemezdi..ben gidemesem bile babam gidip, oradakilerden öğrenebilirdi.. babama tekrar arkadaşını arattırdım.. ertesi gün arkadaşıyla Güzeloba'da buluşmak üzere program yaptılar.. ben de bilgisayarımda bulunan tezleri, makaleleri taradım..

Biliyorum, Antalya ile ilgili yazılar yazmış, araştırmalar yapmış büyüklerin yayınlarında mutlaka Güzeloba ile ilgili bilgiler vardır.. ama ben kendi kendime bulmayı, araştırmayı, yorumlar yapmayı seviyorum.. bu süreç beni heyecanlandırıyor aynı zamanda..

Güzeloba'nın önceki isminin Çirkinoba olduğunu çoğu Antalyalı biliyordur.. Macit Selekler "Yarımasrın Arkasından" isimli kitabında Çirkinoba'nın asıl isminin "Geçirgin oba" olduğunu yazmış, ama bu ismi başka yerde duymadım..

Osmanlı dönemine ait şeriye sicillerinde Antalya, Merkez kazası köyleri içerisinde karye-i Çirkinoba yer alıyor..  nüfus defterlerine göre 1830 yılında köyde 64 kişi, 1840 yılında 128 kişi yaşıyormuş..

Yine şeriye sicillerine göre Çirkinoba da yerleşmiş Yörük aşiretleri, Töngüçlü aşiretinin bir kısmı ile Balıkçılar aşiretiymiş..

Türkmen nüfusun yanında Rum ailelerden de Çirkinoba'da çiftliği olanlar varmış.. 1845 tarihli Antalya kazasında bulunan ehl-i zimmet nüfusları defterinde, "orta boylu, kara bıyıklı bahçevan Yorgi veledi İstavli", "bahçevan, uzun boylu, sarı bıyıklı Hıristoli veledi Zaharya", Çirkinoba karyesindeki yabancı Rumiyanlar listesinde yer almış...

Yorgo Pehlivanidis'in "Antalya ve Antalyalılar" kitabında geçen Hacı Evren Ağa, oğulları Dimitri ve Pantel Daniilidis kardeşler ile aileleri, Dr. Politimous Dimitrios, İyas Serafetinidis ile kardeşleri Konstantin, Aleksandros, Marina Serafetinidis ve kocası Yorgios Bamioğlu bölgede çiftliği olan Rum ailelerinden bazıları..

Hatta kitaba göre, Yorgios Bamioğlu, karısı Marina'nın babadan kalma çiftliğinde dut ağaçları yetiştirip, ipek böceği, özel usullerle turfanda sebzeler üretmiş, özellikle kaliteli domates ve “Bamioğlu” karpuzu olarak bilinen karpuzlar yetiştirmiş... 

Köprünün ismi Gazser/Kasser kemeriymiş.. Cırnık köprüsü gibi iki kemerli, taş bir köprüymüş.. Ben önce bu ismin Düden çayının antik dönemdeki adı Kataraktes'den geldiğini düşünmüştüm.. Ancak, Galip Büyükyıldırım'ın "Antalya Bölgesi Tarihi Su Yapıları" kitabına göre Kasser isimli bir paşa tarafından geçmişte Düden çayında yatak düzenlemesi yapıldığından köprünün adı ve Düdenin denize dökülürken oluşturduğu şelalenin ismi bu paşadan geliyormuş.. Köprü 1964 yılında yıkılmış, yerine  bugün kullandığımız betonarme köprü yapılmış..


Mübadele sonrasında,  kısmen kulübe, kısmen dam 20-30 evden oluşan Çirkinoba köyündeki eskiden Rum çiftliği olan Pavlos arazisinde Antalya'daki mübadillerin konut ihtiyacını karşılamak üzere Kasser kemerinden bugünkü Güzeloba kapalı pazar alanına kadar uzanan bölgede numune köy (iktisadi evler) kurulmuş, yol boyunca 50 ev yapılmış.. köy inşaatı nisan 1924'de başlayıp, nisan 1925'de tamamlanmış.. Köy bünyesinde cami, okul, pazar alanı da inşa edilmiş..



Çirkinoba adına gelince; 12 aralık 1935 tarihli Antalya Gazatesinde yayınlanan bir yazıya göre köyün yaklaşık % 90'ının silah altına alınması nedeniyle toprak işlenemediğinden bataklık oluşmuş, sıtma hastalığı patlak vermiş, o yüzden köy bu ismi almış..

Açıkçası bu hikaye bana çok da gerçekçi gelmemişti.. Daha sonra, köylünün yada burada yaşamış Türkmenlerin Korkuteli'nde de Çirkinoba isimli yaylalarının olduğunu öğrenince bu inancım daha da kuvvetlendi..Antalya merkezinde, Düden çayı kenarındaki "Çirkinoba" adı  "Güzeloba", Korkuteli'ndeki "Çirkinoba" adı da "Yeşiloba" olarak değiştirilmiş... Günümüzde Güzelobalılar, hala Yeşiloba'yı, bitişiğindeki Güzelbağlılar yine Korkutelindeki Kayabaşı'nı, Çağlayanlılar da Küçüklü'yü yazları yayla olarak kullanıyorlarmış..

Lara plajının büyük kısmını da sınırları içerisine alan Güzeloba Köyü ile Antalya Belediyesi ve İl Özel İdaresi arasında Larabirlik isimli bir birlik oluşturulmuş... Birlik, 1950 yılında Güzeloba köyüne Hidroelektrik tesisi yapmayı ve plajı düzenlemeyi planlamış..Lara plajı 1951 yılında Vali Sabri Çağlayangil tarafından hizmete açılmış, 1958 yılında plaj ile Güzeloba köyüne elektrik verilmiş...

Bu kadar bilgi sonrası babamdan, Güzeloba'ya gittiğinde numune köyden kalmış yapı varsa onu, mezarlığı, cavur konağını, okulu, camiyi bularak fotoğraflamasını, mezarlığın Rum mezarlığı olup olmadığını da öğrenmesini istedim..

Dedim ya benim babam en bir tanesinden diye:)) pazartesi sabahı erkenden ben işe giderken o da Güzeloba'ya gitti:))

Akşam olduğunda babacığım, aynı zamanda sevgili, bir tanecik asistanım cep telefonunda mezar taşı, cavur konağından kalan müştemilatın ve numune köyden kalan tek yapının fotoğraflarıyla, geçmişte Güzeloba'nın belediye olduğu bilgisiyle geldi.. 

2000'li yıllara kadar ayakta kalmayı başarabilmiş konağın izleri 2009 yılındaki bir hortum ile tamamen silinmiş, sadece konağın müştemilatı kalmış.. konağın izlerini geçmiş tarihteki hava fotoğraflarında görmek mümkün.. müştemilat yada ahır yapısı perişan durumda..kimse cavurun adını bilmiyormuş.. ama evinin önünde dut yetiştirip, ipek böceği ürettiğini söylüyorlarmış.. 

Kim bilir belki de bu konak, Yorgios ve Marina'nın çiftlik eviydi... Kim bilir???



Tüm bu bilgiler ve mezar taşlarından birisinin fotoğrafı, benim ertesi gün işe gitmeden Güzeloba'ya, mezarlığa gitmeme neden oldu.. 


Düden çayı, mezarların yanından aynı çoşkuyla akmaya devam ediyordu.. yöreden insanların söylediğine göre eskiden yoğun yağışlı günlerde çay yükselir, mezarları suların altında bırakırmış..


Fotoğrafından haç zannettiğim mezar taşı, yolun güneyindeki mezarlığın ortasındaydı.. Yaklaşınca başındaki sarık işlemesiyle mezar taşı daha da ilginçleşti... etraftaki diğer eski mezar taşlarına da dikkat edince her birinin farklı ve özel olduğu hemen anlaşılıyordu.. 

  

          
     
    

Daha sonra fotoğrafları arkadaşlarımla paylaştığımda farklı zamanlarda benzer tespitleri yapmış olmamızın tesadüflüğüne şaşırıp kaldık.. 

Meğer Yörüklere ait olan bu mezar taşlarının üzerindeki hayat ağacı, servi, Eski Türk boylarına ait tamgaları anımsatan kazıma ve kabartma şekilleri daha çok Şaman kültürünü yansıtıyormuş.. Fes ya da kavuk şeklinde baş taşı yada gövde kısmında güneş motifi olan mezar taşları erkeklere; aşağıdan yukarıya doğru genişleyen ve üçgen bir alınlıkla son bulan mezar taşları kadınlara aitmiş..

Bir mezar taşının baş kısmındaki güneşin üzerindeki şemsiyeye benzeyen motif, Yörük çadırını tasvir ediyormuş.. Başı sarıklı haç zannettiğim mezar taşı ise "Taş Baba" denilen, kaynağını Orta ve İç Asya'daki İslamiyet öncesi inançlardan alan ve Türk- inanç, kültür ve sanatının önemli örneklerini temsil eden soyut insan heykeli formlu bir mezar taşıymış.. Belki de bölgede bir dönem yerleşmiş Balıkçılar, Töngüçler gibi Türkmen aşiretlerine aitti mezarlar..

           

               

Türkmen mezar taşlarının yanı sıra yeni mezar taşlarının arasında yer alan göçmenlere ait mezar taşları ise mübadelenin izlerini günümüze taşıyan belgelerdi..

   

Bu küçücük mezarlığın kendisi birçok farklı kültür ve inanışı, yöreyi içinde barındıran bir hazineydi sanki!.. bir kültür mirasıydı..

Zaten bu tespitlerin ardından Güzeloba mezarlığı olarak bilinen mezarlık, Antalya Koruma Bölge Kurulunca kültür varlığı olarak koruma altına alındı.. alınan kararla, mezarlıkta bir düzenleme yapılması, güvenlik önlemlerinin alınması, bu önlemler alınıncaya kadar da nadir örneklerden olan Taş Baba şeklindeki taşların tedbir amaçlı Antalya Müzesine taşınması istendi, iki mezar taşı hemen Müzeye taşındı..

Mezarlıktan sonra sıra Cavur'un konağına gelmişti.. Konak denilen yapı, aynen babamın söylediği gibi yok olmuş, yeri otopark şeklinde düzenlenmişti.. tek katlı müştemilat ise hala ayaktaydı..



 

Numune köye ait yapılardan da geriye birşey kalmamıştı tabii ki.. 



Güzeloba okulu yeniden yapılmış, Güzeloba Camisi de inşaat halinde..


Yeni oluşan mahallerin gerisinde hala tarım faaliyetlerinin sürdürüldüğü tarlalar var..  Antalya'nın yapılaşma oranındaki hızına bakıldığında, bu faaliyetlerin ömrünün ne kadar az kaldığını tahmin etmek hiç de zor değil...


Numune köyün oluşturulduğu alan, bugün 2004 yılındaki halinden bile çok farklı...



2004 yılındaki hava fotoğraflarında gördüğümüz birçok iktisadi evden günümüze sadece önünden geçerken hiç fark etmediğimiz, yoğun olarak kullanılan bir kavşak noktasında yer alan ev kalmıştı..






Sabah keşfinin ardından işe dönerken radyoda TRT radyo 3'de "notaların 500 yılı" isimli bir programda büyük bestecilerin parçaları çalıyordu.. Bense, en az 500 yıl öncesinden Türkmen aşiretlerinin, Antalyalı Rumların, Müslümanların yaşadığı bir bölgeden, zamanın içinden geliyordum..

Bir dönem Balıkçılar Aşiretinin yaşadığı bölgede, balık tutmak için kullanılan, Antalya isimli tekne, bu toprakların atalarına ihanet edercesine tarım alanlarının ortasında ömrünü tamamlıyordu..


Güzeloba ziyaretinden sonra sıra Güzeloba Belediyesini araştırmaya gelmişti.. Muratpaşa Belediyesi ile İlbank Bölge Müdürlüğünün harita arşivlerinde bölgenin geçmiş dönem haritalarını parça parça bulabildim.. İmar planı, imar uygulaması tamamlanmış, uygulanmış Güzeloba'da, numune köyün iktisadi evlerinin izlerini, bu paftalar üzerinde geriye kalan tek yapıyı da daire içine alarak renklendirmeye çalıştım.. 



Belediye ile ilgili bir bilgiye ulaşamadım.. bu konuda da yine yardımıma biricik asistanım, babacığım yetişti:))) bana belediye başkanının oğlunun iletişim bilgilerini buldu.. ben de aradım Süleyman Aslan'ı.. 

1978 yılında Ermenek, Güzelbağ ve Güzeloba köyleri birleştirilerek Güzelyalı Belediyesi kurulmuş.. Belediye binası Güzeloba camisinin arkasındaki eski muhtarlık binasıymış.. Başkan olarak, Süleyman Aslan'ın babası, Güzeloba köyü muhtarı Kemal Aslan seçilmiş.. 7-8 personele sahip belediyenin, çoğu Antalyalı tarafından hatırlanmaması son derece normal.. çünkü belediyenin ömrü 22 ay sürmüş, 1980 ihtilali sonrası Çakırlar ve Altınova belediyeleriyle aynı kaderi paylaşıp, kapanmış.. Belediyeye ait neredeyse hiçbir şey kalmamış.. hatta Süleyman bey, babasının başkanlık yaptığını belgeleme konusunda bile sıkıntı yaşamış..

İşte böyle... toplum olarak sahip olduğumuz balık hafızası sayesinde belge olarak geriye sadece yerel insanların anlatısı kalmış.. en azından benim kısa bir sürede yaptığım araştırmalarda vardığım sonuç bu..

Eskiden bataklık, sıcak, sıtma nedeniyle belki çirkin sıfatıyla tanımlanmış, sonra çirkin sıfatı yakıştırılamayarak çirkinin tam zıttı güzel sıfatı verilmiş, ama özündeki Türkmenlere özgü oba adı hiç değişmemiş bölgenin adı çirkin mi?, güzel mi? hiç önemli değil.. önemli olan şimdiki GÜZEL!.. sıfatını ne kadar hak ettiği??

Ne kadar olumsuz durumlarla karşılaşsa da insanoğlu, herşeyin güzel olacağı konusundaki umudunu hiç kaybetmiyor... hangi hayatta olursa olsun.. 

Güzeloba mezarlığındaki Serdar Ovacık'ın mezar taşı, ne güzel anlatıyor bu durumu!.. 

İnşallah gittiğin yerde de herşey güzel olmuştur Serdar Ovacık..

Yeni bir yıla, yeni umutlarla başlarken herşeyin GÜZEL olması dileğiyle...







   





































2 yorum:

  1. Harika bir yazı, müthiş bir araştırma. Asistanın da çok çalışkanmış, tebrik ederim:))

    YanıtlaSil
  2. Yazınızı beğenerek okudum,ancak böylesine güzel araştırmanın içerisinde rumların ibadet ettiği kilise ile müslümanların ibadet ettiği camii hakkındada tarihi bilgi olsaydı tadından yenmeyecekti. Kaç yılında yapılmış, kaderleri ne olmuş vs..... ayrıca engin bilginizle ilk yaşam alanlarını haritalayabileceğinizi düşünüyorum. Ümit ederim bizleri bu bilgilerden mahrum etmezsiniz

    YanıtlaSil