15 Mart 2016 Salı

scarpa' nın izinde doğu garajı 5

Şeyh Şucaattin Mahallesine geçmek için Sofular Camisinden güneybatıya doğru yönelecektim, ancak Sofular Camisinin kuzeyinde, eski haritada da görünen yol akslarını, günümüzde "güllüpınar" adını alan eskinin ana aksını merak edip, biraz çevreye göz atmaya karar verdim..

Antalya kent merkezinde diyebileceğimiz, Ali Çetinkaya Caddesi ile Mevlana Caddesi arasında kalan bu bölgenin, özellikle Mevlana caddesine yakın olan kısımlarında betonarme yapıların arasında yığma, tek katlı, iki katlı perişan durumdaki yapılar, sokaklar, insanlar, dükkanlar, kırsal ile kentsel arasında kalmış, kente katılamamış, kırsallığı üzerinde eğreti kalmış...

"Burası Antalya kent merkezi mi?" sorusunu akıllara getiren, insanı karman çorman eden bir durum var ortada...







Üstelik eskiden Sofular Mahallesi olarak adlandırılan bu mahalle, gelir durumunun yüksek olması nedeniyle bir dönem Antalya'nın en yüksek vergisinin ödendiği bir bölge!.. Ne diyebilirim ki?? herşey mazide kalıyor.. Devam eden hayatın mazinin önüne geçmesi, ilerlemesi gerekirken, bu bölgede ilerlemenin yada yerinde saymanın ötesinde bir de geriye gitmiş ne yazık ki!..

Sofular Camisine geri dönüp, Ali Çetinkaya caddesinden Şeyh Şucaattin Mescidi/Türbesine doğru 1345. sokağa geçiyorum.. .. 




Sokağın hemen köşesine Konyalı bir hurdacı yerleşmiş...


Şeyh Şücaattin Türbesi ve mescidi, 1345. sokağın üzerinde.. Eski haritada türbenin/mescidin güneyinden devam eden bir su kanalı görünüyor.. Su kanalı kalmamış.. Kanal güzergahının bir kısmı park alanı olarak düzenlenmiş..

Türbe, cuma günleri kadınların akınına uğruyormuş.. Dilek dileyenler, dileğinin ardından ekmek ve şeker dağıtanlar.. Mescidin altındaki mezar odasında şeyhin kabrini ziyaret etmek isteyenler...

 


Türbenin bahçe kapısından içeriye giriyorum.. Bahçe de bir türbe daha var.. "Şeh Mehmet" adına.. Hiç bir yerde Şeh Mehmet'in kim olduğu yazmıyor ...


Sokaklara çıkmadan yaptığım araştırmalardan türbenin giriş kapısında inşa kitabelerinin olduğunu biliyorum... Kapıya geldiğimde bir de ne göreyim??? Kitabeler yok!... Biraz daha yaklaşınca görüyorum kitabeleri ama gördüğümü görmek bile istemiyorum.. Mescidin önündeki sundurma kitabelere dayanmış.. kitabeler görünmüyor.. Anlayamıyorum.. Bu kadar kültürsüzlüğü, saygısızlığı gerçekten anlayamıyorum.. Sundurma kaldırılır, geri çekilir elbet.. sorun o değil.. sorun Selçuklu öncesi eski eserleri gavur eserleri diye korumayı inkar ederken, Selçuklulardan, Osmanlılardan kalmış eserlere tavrın da farksız oluşu.. Hiç mi bizim için değerli olan birşey yok!..çözemiyorum...Bir kedi yolcu ediyor beni sessizce... 

              

Güneye doğru devam ediyorum... Yol üzerinde eski haritada olmayan bir cami var.. İsmi "Akmescit"... Yol boyunca eski bahçe duvarlarının izlerini, kenarda açık su kanalını görebiliyorum.. Ne de olsa bu yol, Değirmenönü Caddesine bağlanan eski ana akslardan birisi..






Eski haritada yol çevresinde mezarlıklar ve su arkları görünüyor.. Şimdi mezarlık filan kalmadığını söylememe gerek yok sanırım..

1345. sokağın 1376. sokakla kesiştiği noktanın doğusunda Anadolu hastanesi bulunuyor.. Batıdaki yoldan yokuş aşağı indiğimde Şeyh Sinan Cami karşıma çıkıyor...




Caminin bahçesinde okuduğum yayınlarda anlatılan türbe ve önündeki mezarları görüyorum.. Allah'ıma şükür türbenin kitabeleri yerinde duruyor ve herhangi bir şeyle kapatılmamış:))



Camiden çıkıp, 1345. sokağın 1376. sokakla kesiştiği noktaya geri döndükten sonra güneye 1374. sokağa doğru devam ediyorum.. Yol yine batı ve doğu olmak üzere ikiye ayrılıyor.. Ayrılma noktasındaki köşe başı, 1959 tarihli, üç katlı hoş bir apartman tarafından tutulmuş:))

                    

                        

Apartmandan batıya doğru inen yokuş, eski haritada gösterildiğine göre, o dönem bayağı kullanılan ve Değirmenönü Caddesine bağlanan bir yol... Şimdi ise etrafı perişan halde.. İlk gittiğimde hava kararmak üzere olduğundan kısa bir bağlantı olduğu halde inmeye cesaret edemeyip, başka bir gün gündüz geçiyorum bu sokaktan!..

   
                           
                           
                           

Yokuşun sonundaki "Selanikli Yusuf Torbalı" isimli apartmanı görünce birden Selanikli mübadillerin bir kısmının Değirmenönü caddesi çevresine yerleştirildiğini hatırlıyorum.. Ürkerek girdiğim bir yokuşun sonunda "Selanik 1924 Mübadilleri Derneği" ni görmeyi beklemiyordum açıkçası:)) 

Artık Değirmenönü Caddesindeyim.. Güzergahımı tamamlamam için bulunduğum noktadan hem güneydoğudaki Demirci Kara Cami'sine; hem de kuzeybatıda, başlangıç noktam olan Plaza 2000 binasına gitmem gerekiyor... 

Önce güneydoğuda bulunan son noktaya gitmeyi tercih ediyorum... Aslında bu güzergah, Narenciye tarafından eve doğru yürüdüğümde sürekli geçtiğim bir güzergah.. Ama "scarpa'nın izinde" eski haritalarla yürürken etraf bir başka geliyor bana..

Yol kenarında kalabilmiş birkaç eski ev, her ne kadar boydan boya yapılmış yeni apartmanlar örtbas etmeye çalışsa da:)) üzerinde bulunduğum caddenin uzun zamandır var olduğunu, eskiliğini hatırlatıyor... 



 

Yolun Burhanettin Onat Caddesi ile kesiştiği noktada bulunan Demirci Kara Cami'ne geliyorum..  Eski haritalara göre  etrafı su arkları ile çevrili, köprüler sokağına cephe veren cami, bu camiydi... 

Burhanettin Onat diye bir caddenin eskiden olmadığını, Antalya'nın şimdi en önemli bağlantı noktalarından olan bu caddenin 1957 planı sonrasında açıldığını, caddenin geçtiği yerde, eski haritada bir medresenin gösterildiğini, şimdi ise medresenin olmadığını söylememe gerek yok... haritaya bakıldığında anlaşılıyor her şey zaten...

Ben Şeyh Sinan ile Demirci Kara Camilerini birbirine benzetiyorum ve sürekli karıştırıyorum:)) Demirci Kara Caminin bahçesinde geniş bir mezarlık var... Bir de altında Demirci Kara Ali'nin yattığına inanılan zeytin ağacı..



                    
                   
                                        
Camiden sonra "Selanik 1924 Mübadilleri Derneği"nin olduğu "Selanikli Yusuf Torbalı" apartmanının önüne geri dönüyorum... 

Apartmanın çaprazındaki "İstiklal ilk ve orta okulu"nun, Pehlivanidis'in bahsettiği güzel bahçeli Türk okulu  olduğunu Scarpa haritalarına bakana kadar hiç tahmin etmemiştim... 


Birbirinin aynı 5 katlı apartmanların arasında, eski haritalarda olmayan Cebesoy caddesini de geçip, başlangıç noktama doğru ilerliyorum... İşte, Karakaş Camisinin minaresi görünüyor... Onun karşısı ise Kaleiçi!..












1 yorum:

  1. harikasınız, blogunuzu rastgele buldum büyük keyifle okuyorum bir Antalya aşığı olarak

    YanıtlaSil