22 Mayıs 2016 Pazar

likya yolu yürümeleri / kemer, tekirova-çıralı etabı

Likya yolu yürüyüş rotasının Tekirova-Çıralı etabını 18 mayıs çarşamba günü Arzu ve Gökhan Benzet yürüdü.. ben de onlara eşlik etme zevkini kaçırmadım tabii ki..


Bu güzergah, doğal ve topoğrafik yapısı, bitki örtüsü, iklimi nedeniyle önce yürüdüğümüz Yayla Kuzdere-Beycik güzergahından çok farklıydı.. Öncelikle yanımızda, denizlerin en güzeli, eşsiz Akdeniz vardı:))


Akdeniz, önce dağların gerisinde, sonra sürekli yanı başımızdaydı.. Bu açıdan bakıldığında, aslında yürüdüğümüz rota, dağ yürüyüşü Tekirova-Maden; kıyı yürüyüşü Maden-Çıralı olmak üzere kendi içinde de farklılık gösteriyordu.. Maden koyu ise bu ayrımın merkez noktasıydı..




Bu sefer yaklaşık 20 km. yürüyeceğimizi biliyorduk.. Hazırlıklıydık:)) Arzu, öğlen yiyeceğimiz sandviç malzemelerini yanında getirmişti.. Kemer'de markete uğrayıp suyumuzu ve atıştırmalıklarımızı aldık.. Sandviçlerin yanına Schweppes'in yeni çıkardığı vişneli içeceği tercih ettik.. Bizim jenerasyon için Schweppes'in mandalinası çok özeldir:)) ama teneke kutuda mandalina yoktu ne maalesef !..

Yürüyüşümüze Tekirova'dan başladık.. Tekirova'dan Maden koyuna ulaşan bir kıyı yolu var, daha önce araba ile geçtiğimizden biliyorum... ama biz Kate Clow tarafından belirlenmiş rotayı takip ettiğimizden Maden Koyuna dağlardan ulaşacaktık .. Süleyman ile Çıralı'da buluşmak üzere ayrıldık.. Klasik başlangıç selfiemizi çektik.. Ormanın içine vurduk kendimizi.. Kırmızı-beyaz çizgilere Kemer'de oluşturulmuş "Beydağları yürüyüş parkurları"nın sarısı da eklenmişti..




Yürüyüş ormanın içinden devam ediyordu.. Kapılar bizim için açılıyordu...Havadaki nem bunaltıyordu ama gölgeden yürüyorduk, patikada oldukça rahattı.. işaretleri takipte hiçbir sorun yaşamıyorduk..




Etraftaki çiçekler, yayladan daha farklıydı.. Biraz yükselmeye başladıkça çam ağaçlarının arasından aşağıda Tekirova'yı görebiliyorduk..




    
Çam ağaçları gittikçe azalmaya başlamıştı.. Patika sandal ağaçlarının arasından devam ediyordu.. Yokuş çıkıyorduk, terliyorduk, nem iyice bastırmıştı ama gölgedeydik:)) kuzeyimizde aşağılarda Antalya-Kumluca karayolunu, Yarıkpınar'ı görebiliyorduk...



Geriye dönüp baktığımızda Kemer ve Antalya tarafındaki dağların kara bulutlarla çevrelendiğini gördük.. Yağmurdan endişe etmiştik ama o bulutlar hiç bizim üzerimize gelmedi.. Birazcık gelip güneşimizi kapatsalar, biz de sürekli kremlenmek zorunda kalmasak fena olmazdı gerçi:)) Bulutların hedefi Antalya olmuş...biz güneşte pişerken, Antalya'yı sel götürmüştü :))


Çam ağaçları bitip de, iyice tepeye, açıklığa çıktığımızda Tekirova artık uzaklarda ayaklarımızın altındaydı.. Tepede ayrıca, Beydağları Yürüyüş Parkurlarının her biri ayrı yönü gösteren tabelaları vardı.. Bu yönlendirmeler parkurun kendi içindeki yönlendirmelerdi ve Likya yolu rotasını yürüyen bizler için kafa karıştırıcıydı.. Allah'dan cep telefonlarımızda yürüyeceğimiz rotayı görüp ona göre yönlenebiliyorduk ... 



Cumhuriyet öncesi dönemde Tekirova bölgesi de dahil olmak üzere Antalya’nın çeşitli mevkilerinde madenlerin yer aldığı tespit edilmiş, bunlardan Tekirova'dakilerin çıkartılması yönünde çalışmalar yapılmıştı.. Yürüdükçe maden yapısını çok iyi gözlemleyebiliyorduk... Dağların, kayaların rengi kırmızıya yakındı ve  üzerindeki ağaçlar seyrekleşmişti..



Yürüyüşte oldukça zorlaşmıştı.. tamamen güneşin altındaydık.. Sürekli tırmanıyorduk ve gölge yok denecek kadar azdı.. 




Sarı çizgilerin kendi rotalarına yöneldiği, bizim kırmızı beyaz çizgileri takip ettiğimiz noktadan itibaren ise yolumuzu ara ara kaybettik.. Parkurun az kullanılan bu kısmında boyalar gittikçe silikleşmişti ve belirgin bir patika yoktu.. küçük kaygan taş yapısı nedeniyle kaymadan, düşmeden yürümek büyük maharet gerektiriyordu.. Böyle rotayı şaşırdığımız bir noktada antik dönemde kullanılmış küçük bir yerleşimin izlerine rastladık.. Allah'ın hikmeti işte:))

Tırmanmaktan iyice yorulmuştuk.. Sularımızda azalıyordu.. Maden koyunu tepeden gördüğümüz noktayı sandviçlerimizi yiyeceğimiz mola noktası olarak seçtik.. Hedef uzaktı ama aşağımızdaydı:)) Rüzgar çok güzel esiyor, terimizi soğutuyordu.. O kadar bunalmıştık ki hastalık filan düşünmüyorduk.. Zaten bana birşey olmazdı:)))



Karnımızı doyurup, yokuş aşağı inmeye başladık.. Kayaç yapısı ağaçların büyümesine olanak tanımamıştı.. Patikamız, değişik formda, küçük ağaççıkların altından geçiyordu.. Sağımızda ise suyu oldukça az bir derecik vardı.. Suyumuz bitmişti ama dereciğin suyu pek güven vermiyordu bize:))


 

Sonunda Maden koyuna ulaştık.. Çölden çıkmıştık sanki.. Kendimizi kıyıya zor attık.. Bana göre Likya yolu yürüyüş güzergahında Tekirova'dan Maden koyuna kadar yürüdüğümüz dağ yolu, kıyı yolu varken çok tercih edilecek bir güzergah değil.. Yürürken çok zorlanılıyor, su yok ve buna değecek manzara, arkeolojik yada doğal güzellik yok denecek kadar az desem yanlış olmaz..tabii bu benim fikrim.. tercih yürüyüşçülerin:))



Maden koyuna dördüncü gelişimdi.. Bunların üçünde Arzu yanımdaydı... Her gelişimin bende farklı ve özel anısı var.. hiçbirini unutmadım..Noktasına kadar hatırlıyorum:)) Ama en maceralısı bundan önceki gelişimizdi.. 

Blogda "serginin ardından" yazımda biraz bahsetmiştim, Maden koyuna Arzu, Cafer ve Mustafa ile son geldiğimizde koyda mahsur kalmıştık:)) 

Aslında Süleyman ile gelmiştik ve Antalya-Kumluca karayolundan, koya kuzeyden inmiştik.. Yol yağan yağmurlar nedeniyle o kadar bozulmuştu ki, bizim araç bir yerde gidemez oldu.. Biz arabadan indik, koya yürüyelim, Süleyman'da geri dönüp Tekirova'dan kıyı yolundan gelsin, koyda buluşup, yine Tekirova üzerinden dönelim diye plan yaptık.. Yürümeye başladıktan bir müddet sonra Süleyman aradı ve arabanın yukarıda bir yerlerde kaldığını, gidemediğini, bir çekiciye ihtiyacı olduğunu söyledi..

Ben Milli Parklar Müdürlüğündeki arkadaşları aradım, onlarda o sırada Kemer kaymakamı olarak görev yapan Vali yardımcısı Serdar beyi aramışlar.. Serdar bey beni arayıp, jandarmanın Tekirova üzerinden bizi almak için yola çıktığını, başka bir aracın da yukarıdan gelip Süleyman'ı çıkaracağını söyledi..

İki saate yakın bekledik.. Meğer Tekirova'dan kıyıdan gelen yol da bozukmuş ve jandarmanın aracı da orada kalmış.. Onların, daha sonra da bizim yardımımıza Kemer'den Maxwell Tour'dan Nihat Üresin yetişti.. hem jandarmanın aracını, hem de bizi kurtardı:)) Süleyman ile Tekirova Jandarma komutanlığında buluştuk.. O dönem, Likya yolunu yürürken Kemer'de kaybolan yabancı üç üniversite öğrencisinin kurtarıldığı dönemdi ve bizde iyi eğlence malzemesi olmuştuk:)) 




Maden koyuna vardığımızda söylediğim gibi sularımız bitmişti ama Allah'ın sevdiği kullarındandık:)) Koya demirlemiş bir tekneden su, hatta maden suyu aldık:)) Sanki tekne bizim için oradaydı.. çünkü sularımızı aldıktan sonra ortadan kayboldu...


Atbükü Koyu çevresindeki krom madeni, Sırp Asıllı Aleksandır Fason adındaki maden arayıcısı tarafından bulunmuş, Mısır Hidiv Hanedanı’na mensup Prens Tosun ve Genç Mehmet Bey adındaki iki sermayedar tarafından 1936 yılında faaliyete geçirilmiş... Alanın 1932 yılında Kirazzade Mehmet Sadık Bey’e ihalesine ilişkin Kararnamede Reisi Cumhur Gazi Mustafa Kemal’in imzası da bulunuyor.


Söz konusu alanda o güne kadar yapılan madencilik faaliyetlerinin, kromun aranması ve elde edilen kromun külçe halinde ihraç edilmesi bazında kalması, sermayedarların zarar etmesiyle sonuçlanmış... Bu duruma çözüm bulmak amacıyla, hissedarlar 1937 yılında Mösyö Villemont adındaki uzmanı alana göndermişler... Uzmanın; Tekirova’daki krom madenlerinin toplu biçimde bulunmaması nedeniyle teksif fabrikası kurulmadıkça verimli çalışmanın mümkün olmayacağı yönündeki görüşü doğrultusunda, Amerika’dan bir çok yıkama ve teksif makinesi sipariş edilmiş; madenin olduğu gibi fabrikaya getirilerek tasfiyeden geçirilmesi ve asıl değerli madenin ortaya çıkarılmasını sağlayacak kompleksin kurulma çalışmalarına başlanmış...


Dönemin Tekirova Maden Şirketi Müdürü olan Lütfi Barışta’nn 05.11.1938 tarihli yazısında; Bölgedeki bina inşaatları ile makina yataklarının tamamlandığı, iş ve tezgahlar arasında demir rayları ve yolların döşendiği, tahmil-tahliye iskelesinin ise tamamlanma aşamasında olduğu belirtiliyor... Aynı dönemlerde bir dönem Antalya belediye başkanlığı yapan, Burhanettin ONAT da maden işletmesinin doktorluğu görevini üstlenmiş... Hatta Atbükü madenlerinde geçen bir geceyi Türk Akdeniz Dergisinin Duygular ve Anılar kısmında “Madende Bir Gece” başlığı altında yayınlamış...

Madencilik faaliyetinde kullanılan yapılar, Atbükü Koyu’na dökülen Kargayanı Deresine yakın mesafede konumlanıyor... Bu yapılar; üretim faaliyetinin gerçekleştirildiği endüstri yapıları, ham maddenin saklandığı depo yapıları, ürünün gerekli yerlere iletilmesini sağlayan ulaşım yapıları ve işçilerin kaldığı işçi yerleşimleri..




Maden çalışmaları verimli olmamış ve tesisler terk edilmiş.. Tekirova, Atbükü koyu çevresinde yer alan Maden bölgesi, üzerinde yer alan yapı kompleksiyle birlikte büyük oranda günümüze kadar ayakta kalabilmiş, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Antalya’da ihalesi yapılan ve faaliyete geçen tek maden ocağı olması nedeniyle, Antalya'nın Cumhuriyet Dönemi endüstriyel yatırımlarının nadir örneklerinden birisi.. bu özellikleriyle kültür varlığı mirasımız içerisinde yerini almış durumda..



Sularımızı içmiş, dinlenmiş, yola çıkmaya hazırdık artık.. Haritalarımızda patika, bundan sonra kıyı boyunca gidiyor görünüyordu.. keyifli olacak gibiydi ama biz yorulmuştuk ve saat iyice ilerlemişti.. hava kararmadan Çıralı'ya varabilme endişesi taşıyorduk...

Maden faaliyetleri sırasında kullanılmış kuyu ve müthiş bir tünelin yanından geçerek yine tırmanmaya başladık:)) Patika da yine o dönemlerden kalmaydı..




Biraz tırmanmanın ardından hemen bir sonraki koy olan Boncuklu koyuna geçtik.. Koyda, naylondan bir baraka vardı.. Önünde, hemen sahildeki hamakta bir çift, tatilin, manzaranın, koyun tadını çıkartıyordu..



Koy boyunca ilerlediğimizde koyun sonunda  gördüğümüz kırmızı bir ok ile üst üste dizilmiş taşlar bizi yeniden patikaya yönlendirdi..


Çıralı'ya kadar patika oldukça iyiydi ve yürümesi, takip etmesi çok rahattı.. Bu güzergah ve koylar belli ki özellikle Çıralı'da kalanlar tarafından ve korkmadan çok kullanılıyordu.. Mola verdiğimizde tek başına sırt çantasıyla yanımızdan geçen bir genç kız, bunun kanıtıydı..





              
Manzarayı tarif etmem ise imkansız.. Çok ama çok güzeldi.. Mutlaka yaşanması gerekiyor ... Tabii bizim gibi bezgin değil, keyfine vara vara..:))






Boncuklu'dan bir sonraki koy Kargılı Koyuydu.. Bu koyun da kullanıcıları pek zevkliydi ve üst üste sıraladıkları taşlar, içinde bulunduğumuz duruma, doğaya, Likya Yolu parkuruna has ayrı bir güzellik katıyordu..




Kargılı Koyunu da geçtikten sonra biraz yükselince Maden, Boncuklu ve Kargılı koylarını içine alan bütünü algılayabiliyorduk.. Yağmur bulutları karşı tepelerde, manzaraya ayrı bir güzellik katıyordu.. 




Patikamız yavaş yavaş güneye, Karaburun'a doğru kıvrıldığında, Çıralı'ya yaklaşmıştık artık..


Burnu döndüğümüzde karşımızda Çıralı bizi bekliyordu.. Kuzeyindeki fıstık çamlarının kıyısına ayrı bir güzellik kattığı Çıralı kumsalı, önemli caretta caretta üreme kumsallarından.. yerleşim ise plansız, büyük oranda kaçak statüsündeki bungalow niteliğindeki tesisleriyle gelenlere ev sahipliği yapıyor..



Likya yolu rotasının Çıralı tabelasına ulaştığımızda yaklaşık 9 saattir yürüyorduk.. Hava kararmadan hedefimize ulaşmayı başarabilmiştik... 


Yorulmuştuk ama güzeldi.. Tekrar yürür müyüm??? diye kendime sorduğumda Çıralı-Maden arasını mutlaka yürümek, koylarda denize girmek istediğime karar verdim.. Kim bilir belki bu yaz, yada yaz sonu:)) Tekirova- Maden koyu arasındaki dağ yolunu ise büyük konuşmayayım ama bir daha isteyerek yürüyeceğimi hiç sanmıyorum:)))


2 yorum:

  1. Mr. Honey in koyuna benziyor burası. Mutlaka maden koyuna gitmeliyiz:))

    YanıtlaSil
  2. maden koyu-çıralı arasını orman yolu(araçlarında kullandığı)degilde dağ yolunu kullananların ilk defa gidiyorsa kaybolmaması çok zor bence.Zira çok kritik noktalarda en ufak işaret yok.biz çok dikkat etmemize ragmen yanlış yola girdik ve 4 saat kaybettik.Ayrıca inanılmaz zor ve sıkıcı bir yol kesinlikle.tavsiye etmiyorum.

    YanıtlaSil