15 Mayıs 2016 Pazar

likya yolu yürümeleri / kemer, yayla kuzdere-beycik etabı


Arkadaşlarla Likya yolunun Antalya sınırlarında kalan kısmını yürümeye başladık.. 7 ekip başı, onların oluşturduğu ekip üyeleri ve kurayla ekiplere paylaştırılan 25 parkurumuz var.. ekipler kendi etaplarını, parkurlarını uygun oldukları zaman için programladılar..Ben fırsat buldukça ekiplerde yer almaya çalışacağım.. ne de olsa eskimesi gereken yeni ayakkabılarım var :)) 

Amacımız, Kate Clow tarafından oluşturulmuş, arazide işaretlenmiş mevcut Likya Yolunu, tabelaları ve işaretleri izleyerek parkurları tamamlamaktı..

Geyikbayırı'ndan başlayan ve çoğunluğu Trebenna arkeolojik sit alanından geçen ilk parkuru, alanı tanımak adına kısa tuttuk, o yüzden onu saymıyorum:))

Geriye kalan 24 parkurdan Kemer, yayla kuzdere/beycik etabını 13 mayıs cuma günü Arzu ve Gökhan Benzet ile yürüdük.. 



Yürüyüşten bir gün önce koordinatörümüz Gökhan Nergiz, bizim arkadaşlara parkuru 10 km. olarak tanımlamış, üç saatte yürürsünüz, yemeği sonra yersiniz demiş.. üç saat neydi ki bizim için:)) yanımıza öğlen yemeklerimizi almaya gerek yoktu.. Nergiz'in dediği gibi yürüyüş bitince yerdik ne de olsa:))

Sabah Antalya'dan şoför arkadaşımız Süleyman ile çıktık yola.. Ümit için Kazım ne ise, Süleyman da bizim için oydu, her şeyimizdi:))

Yanımıza yine de kuru yemiş, meyve, gofret ve çubuk kraker almıştık.. Sularımız da cam şişedeydi:)) Yayla Kuzdere'ye kadar araba ile çıktık..yükseldikçe etrafımız sislerin arasında sedir ormanlarıyla çevrelendi..



Yayla Kuzdere'de hiç kimsecikler yoktu.. Başlangıç noktamızı, tabelalarımızı bulduğumuzda "flash flash flash!" olduk.. 10 km. diye başlayacağımız rota 17 km. görünüyordu.. bizi 10 km. diye yönlendiren koordinatörümüze en iyi dileklerimizi sunduğumuz ilk an o andı:))


Yola çıkmadan önce, Gökhan cep telefonuna attığı rotanın, gps ayarlarının kontrolünü yaptı.. yola çıkmaya hazırdık artık..


Hava çok güzeldi.. sis vardı.. yağmur yağar mı acaba diye korkmadık değil:)) güya hazırdık her şeye ama hiçbirimiz de yağmurluk yoktu çünkü:))



Kırmızı ve beyaz çizgilerden, taş kulelerden oluşan işaretleri takip ederek yürüyorduk..sarmaşıkların arasında, uçurumun kenarında yerleştirilmiş bu işaretler, patikaya ayrı bir güzellik katıyordu.. Yolu bizim gibi yürümüş, geçtiğimiz güzellikleri görebilmiş, ayrıcalıklı büyük bir kulübün üyesiydik sanki..  


                    


Etraf  o kadar güzeldi ki!.. Kır çiçekleri, bu çiçeklerden bal alan arılar.. kelebekler.. tamamen doğanın içindeydik.. 

                



Yürümek, nefes almak.. tertemiz bir havayı solumak.. daha ne isterdi insan.. Biz de öyle yaptık.. yürüdük.. yürüdük.. yürüdük..


Eee biraz dinlenmek de gerekiyordu.. Bizden önce yürüyenlerde suya yakın bir noktada dinlenmişler.. ateş yakmışlar.. kamp yapmışlar.. sandaletlerini parçalamışlardı:))


 


Mola yerinin yakınındaki erik ve dut ağaçlarını boş geçmedik tabii ki:))


Çukuryayla'ya doğru yaklaştıkça, yürüyüşler için yapıldığını düşündüğümüz hamamlı bir tesis henüz faaliyette değildi ama dağda hamam ne alaka denilecek bir absürtlükteydi..


Onca güzel çiçeklerin arasında arı kovanlarının olmaması düşünülemezdi.. o çiçeklerden ne leziz bal yapıyordur sevgili arıcıklar kim bilir:))



Çukuryayla'ya iniş çok iyiydi.. yokuş çıkıp duruyorduk çünkü.. ama her inişin bir çıkışı olduğunu çukuryayla'dan sonra anlayıverdik:))


Zaten bir tabela kirliliği yaşıyorduk.. Biz Beycik'e gidecektik ama tabelalar Tahtalı'yı gösteriyordu .. üstelik bu tabelalar likya yolu tabelası değil, kemer yürüyüş guruplarının yerleştirdiği tabelalardı.. Kırmızı beyaz çizgilere, sarı-kırmızı çizgiler karışmıştı.. orman içinde açılan yeni yol nedeniyle çizgileri de arazide kaybediyorduk..



Neyse ki Yayla Kuzdere'deki ilk tabelada Beycik'in altında Tahtalı da yazıyordu.. üstelik Gökhan, cep telefonundan yürüyeceğimiz rotayı izleyebiliyordu.. Öyle olunca Tahtalı dağına doğru yönlendik..


Krakerlerimizi, meyvelerimizi küçük molalarımızda tüketiyorduk.. Sürekli yokuş çıkmaktan yorulmuştuk.. kendimizi atıveriyorduk yere.. bolca koordinatörümüzün kulaklarını sevgiyle!.. çınlatıyorduk:))


Sonra kendimizi tekrar ormanın içinde bulduk.. inişe geçmiştik artık.. Gökhan diğer etap yürüyüşleri için verdiği sözleri yeniden gözden geçireceğini söyleyip duruyordu:)) yorgunduk, açtık ama hala neşeliydik:))




Yol Teahouse yazılı bir işletmenin içerisine doğru gidiyordu.. Öyle ki işletmenin tel örgülerini aşan bir merdiven yerleştirilmişti..



İşletme sahibi Tekin bey, Burdur'dan gelmiş, fotoğrafçıymış ama bırakacakmış.. takı yapıyor, gelenlere rehberlik ediyor.. Ben herkes tarafından yürünen bir rotanın özel mülkiyet içine girmesini doğru bulmasam da kendisi bu durumdan memnun.. Telefonumu not edin, ileride bir şey sormak isterseniz dedi, biz de tembellik yapıp fotoğrafladık:))


Beycik'e ulaşmış, Süleymanımıza kavuşmuştuk:)) yemek yeme saatini geçirdiğimiz ve atıştırdığımız için Yarıkpınar'da çay molası verdik.. Koordinatörümüzün üç saatte yürürsünüz dediği yolu 6 saatte yürüyerek, söylenilen tahmini süreye inanmamak konusunda diğer etaplar için tecrübe sahibi olmuştuk.. 

Sırt çantam arabada kaldığı için inip almaya üşendiğimden, yanıma aldığım Diyarbakır hatırası bez çantam yürüyüş sonrasında çöpü boyladı.. geriye elimde çantamın Likya yolu hatırası fotoğrafı kaldı ne yazık ki :))

























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder