Olgunlaştıkça,
romanlardan biraz uzaklaşmaya başladım… araştırma, gezi, sosyoloji kitaplarını
daha çok seviyorum…
Hani şu hiç "e" harfi kullanmadan koskoca bir kitap
yazan ve Paris şehrini
tüketen😊
George Perec’i sevdiğimi yazmıştım daha önce... Perec, mekanı feşmekan anlattığı
kitabında “… ben bir şehir insanıyım… şehirlerde doğdum, büyüdüm ve yaşadım… şehre
aitim… şehirde evimdeyim…” diyor ve “benim şehrim” olarak kendince Paris’i tarif
ediyor…
Benim de Paris’im,
kendimi evimde hissettiğim şehir tabii ki Antalya😊
onun Paris’te gezindiği gibi ben de, araba kullanmadan yürüyorum şehrin caddelerinde, sokaklarında… boş kaldıkça, internetten, oradan buradan bulduğum
eski fotoğraflarına bakıyorum bilgisayarda, tablette…
Tablette bakmasını daha
çok seviyorum… çünkü, netliği olanak verdikçe, fotoğrafları yakınlaştırıp,
detaylardaki sırları, hikayeleri görebiliyor, yürüdüğüm, gezdiğim mekanları,
geçmişiyle kıyaslayabiliyorum… ama fotoğraflar, eski ve çoğunlukla orijinal
olmadığından, düşük çözünürlükleri nedeniyle, tarihleri, insan yüzlerini
seçemiyorum bakarken😊
Atatürk caddesine ait,
1930’lu yılların ortalarına ait olduğunu tahmin ettiğim ve daha önce görmeme
rağmen, içindeki hikayeyi yeni fark ettiğim fotoğrafı da böylelikle keşfettim…
Daha önceleri, bu fotoğrafa
hep, Atatürk caddesi çevresindeki evler, ortasındaki su kanalı ve Antalya
Lisesi binaları olarak bakıyordum… ama lisenin yanındaki evlerden birisinin
kapısının yarı açık ve bacağının birini dışarı uzatmış, Üçkapılar'ın olduğu
tarafa bakan çocuğu, fotoğrafı yaklaştırınca fark ettim ve çok
heyecanlandım… kim bilir kimdi bu çocuk???
Bu kadar dikkatli baktığı yerde, yolun lise tarafındaki kısmında yürüyen, sohbet eden insanlar nereden gelip, nereye gidiyordu?? Karşı taraf da yol çalışması mı vardı??
Çocuğun eşiğinde
oturduğu bina onun evi miydi?? Kapı üzerinde asılı olan ve her türlü yöntemi
denememe rağmen çözemediğim, ama bir kadının betimlendiği resim bir reklam
afişi miydi?? Yoksa, çocuğun oturduğu binanın üst katı ev, alt katı dükkan
mıydı?? dükkan ise ne dükkanıydı???
Bu bina ile Lisenin
arasında yer alan binanın cumbasından çıkan bayrak direğine ve kapı üzerindeki,
yine okuyamadığım afişe bakıldığında bu bina liseye mi aitti?? Resmi
kurumlardan birisi miydi?? Öyleyse hangisiydi??
Yani, neredeyse her gün
kullandığım bu caddede, geçmişe ait fark etmediğim, bir sürü merak uyandıran
soru?? Cevapları bulundukça belki bütünü oluşturacak parçalar…
“Dikkate
değer olan şeyleri görmeyi biliyor muyuz?? Hayır bilmiyoruz!..” diyordu Perec…
Evet bilmiyordum… bu sokağın tarihini??, niçin yapıldığını???, neye
yaradığını???, insanları, arabaları, işyerlerini, dükkanları, kafeleri,
hikayeleri... bilmiyordum gerçekten…
O kadar
bildiğimi sandığım, ama bilmediğim cevaplar neredeydi peki?? bulmalıydım
onları… en azından bulabildiğimi... belki de çoktan bulunmuştu cevapları, birileri yazmıştı bir yerlerde... ama benim cevaplarım, benim yazacağım hikayede olmalıydı... bana göre...
Perec gibi, şehrin bir parçasını, Atatürk caddesini deşifre etmeliydim bende...
Perec gibi, şehrin bir parçasını, Atatürk caddesini deşifre etmeliydim bende...
Nasıl yapacağımı az çok Doğu Garajından
biliyordum… Scarpa yine bana yol gösterebilirdi… hava fotoğrafları da vardı…
biraz halihazır harita da… onlara ilave olarak, Atatürk caddesinde bir de
Pehlivanidis rehberlik yapacaktı bana… Çünkü o, mübadeleden önceki Antalya’yı
anlatmıştı kitabında… ama bunun için yunanca bilmem gerekiyordu… Bunun da
çözümü sevgili Işılay ve onun hiç tanışmadığım Yunanlı arkadaşı Leo olabilirdi😊 İtalyanların işgal döneminde
yazdığı bir şeyler varsa ve ben de bir şeyler bulursam Michele yardımıma
koşardı… İtalyandı, ne de olsa😊Eski Osmanlıca yazılarda da ihtiyaç
duyarsam eğer Üniversiteden Mahmut Demir her zaman yardım edeceğini söylüyordu😊
Antalya ile ilgili şeriyye
sicilleri ve yüksek lisans, doktora tezleri… kitaplar... makaleler… gazeteler…
dergiler de benim işimdi… Keşfe hazırdım o zaman😊
Atatürk Caddesi, Dönerciler çarşısı köşesinden
başlayarak Kaleiçi eski yerleşimini çevreleyerek Yenikapı’da,
eski Halkevi-Büyükşehir Belediyesi binasının da yer aldığı, Antalya’nın kent
müzesine konu olacak, kentin ilk parkı olan Karaalioğlu Parkının miradorunda
Akdeniz ve Beydağlarıyla buluşuyor…
Antalya kent merkezinin yoğun
kullanıldığı yaya akslarından birisi olan cadde, her daim cıvıl cıvıl... Kaleiçi yerleşimine ulaşımı
sağlayan giriş-çıkış noktaları, Hadrianus (Üçkapılar) Kapısı, Dönerciler
Çarşısı, Karakaş Camisi, Vakıf İşhanı, Antalya Lisesi, Yenikapı (Gavur) Hamamı,
Yenikapı, Tramvay Aksı, birçok cafe, mağaza gibi kent belleğinde yer etmiş
imgeler, hep bu cadde üzerinde…
Yine antik Attalia/Adalia kentinin
en önemli imgelerinden olan dış surların ayakta kalabilenlerini ve su kanalını bu
caddede görmek mümkün…
Cadde üzerinde yer alan bu kent imgelerinden bazıları 1934 tarihli Antalya haritasında da numaralandırılmış...
Antalya kentinin ilk yerleşim alanı Kaleiçi… kentte, ağırlıklı
olarak Müslüman ve Rum, biraz da Ermeni nüfus yaşıyormuş...
Tüm Osmanlı kentleri gibi Antalya kent merkezi de
kozmopolitmiş o dönemler... Rumlar, Ermeniler, Museviler, Müslüman halk ile
birlikte herhangi bir sorun yaşamadan hayatlarını sürdürüyorlarmış…
Rumlar ve Ermeniler ağırlıklı olarak Balıkpazarı burcundan
geçen iç sur hattının doğusunda; Müslümanlar batısında yoğunlaşmışlar…
Müslümanların yaşadığı kesimde Rumlar oturmazken, Rumların yaşadığı
mahallelerde, Müslüman evleri de yer alıyormuş... Müslümanların, Devlet
erkanının Cuma namazlarını kıldığı, Korkut Camii (Cumanun Camii/Kesik Minare)
de, Rumların mahallesinde konumlandırılmış...
Osmanlı hakimiyetinden sonra oluşan güvenlik ortamı içinde,
sur içindeki nüfus 15. yüzyıl sonlarından itibaren sur dışına taşınmaya
başlamış… ilk ayrılan nüfus Müslümanlar olmuş ve surun dışında Kalekapısı
çevresine doğru yayılmışlar…
Rum nüfus ise 1800’lerin sonlarına kadar surun içerisinde,
kapalı yaşamaya devam etmiş ama nüfusun artması ve
sur içindeki mahallelere artık sığmaması nedeniyle, 1800’lerin sonlarına doğru
surun dışında Rumlar için yeni yerleşim alanlarına ihtiyaç duyulmuş... Bu
süreçte kentte kolera salgını da hakimmiş ve sur dışında, Yenikapı da, bugün Atatürk
caddesinin sınırlandırdığı Haşimişcan olarak bilinen, o dönem Rabetiye
(Rağbetiye), daha sonra Yeni olarak adlandırılan çevrede bir Rum Mahallesi oluşmaya
başlamış…
16 ağustos 1895
tarihinde sur içinde Rumların yaşadığı kısımda çıkan bir yangın yaklaşık 500
ev, Rum Kız Mektebi, Metropolitlik binası, kiliselerin yanmasına neden olmuş ve
binlerce kişi evsiz kalmış... yangında ayrıca Cumanun Camii ve minaresinin
külah kısmı da yanmış… caminin kalıntıları günümüze kesik minaresiyle birlikte ancak
taşınabilmiş...
1800’lerin başlarına ait bir Antalya haritasında, Surlar
ayakta ve Üçkapılar dahil olmak üzere, Kaleiçi’ne doğudan girişi sağlayan
kapılar kapalı durumda... Haritada, Üçkapılar'ın karşısında, Karakaş Camisi ve çevresindeki
birkaç yapı dışında, bugünkü Atatürk Caddesi ve Haşimişcan Mahallesi, Yenikapı
tamamen boş ve tarla görünmekte iken, 1892 yılından sonraki
Şeriyye sicillerinde Rabetiye Mahallesi, Antalya mahalleleri içerisinde yerini
almaya başlamış… yangın sonrasında bu mahallenin gelişimi de hızlanmış...
Böylelikle, Kaleiçi’nde,
iç surun güneyi ve dış surun Karakaş Camisine kadar olan doğu kesimi, kiliseleri,
hamamı, okullarıyla Rumların çoğunlukta bulunduğu, Ermenilerin ve nadir de olsa
Müslümanların yaşadığı bir bölge haline gelmiş…
Scarpa tarafından
hazırlanan 1920 tarihli haritalarda, doğusundaki Rabetiye Mahallesi ile
birlikte bugün Atatürk Caddesi adıyla anılan cadde belirgin olarak
gösteriliyor...
Scarpa, haritasında Atatürk
caddesini, çevresiyle birlikte gösterse de, bana caddeyi ev ev anlatan kişi Pehlivanidis’di…
Yorgo Pehlivanidis, Antalya’da
doğmuş, yaşamış ve mübadele sonrası 1922 yılında Antalya’dan ayrılmış... buna rağmen kalbinden,
zihninden Antalya’yı çıkaramamış… 1961 yılında ailesiyle birlikte Antalya’ya
tekrar gelmiş ve 1989 yılında, mübadeleden önceki Antalya’yı hatırladığı kadarıyla anlattığı,
“Antalya ve Antalyalılar” adıyla iki ciltten oluşan bir kitap yayınlamış…
Bu kitapta, Pehlivanidis,
kentle ilgili, mahallesiyle ilgili hatırladıklarını anlatırken, Apostolos
K. Barbaoğlu’nun çizimleriyle bu anlatımları desteklemiş…
Pehlivanidis’in 1920
yılında Antalya kent merkezinde yaptığı hayali bir gezintiyle bir bütün olan
çizimlerden birinde kent merkezi genel hatlarıyla anlatılıyor...
Diğer bir çizim de ise,
aynı dönemde Rumların, yani yazarın kendi
ailesinin ve çevresinin yaşadığı Kaleiçi’nin güney kısmı ve Atatürk Caddesi ile
Rağbetiye Mahallesi, Yenikapı gösteriliyor... Pehlivanidis, kendi
mahallesindeki her bir yapıyı bu çizim üzerinde numaralandırtıp, sahibini ve
fonksiyonunu metin olarak anlatmış kitabında…
Bu çizimin, bu kadar
detayda Atatürk Caddesi çevresini içeriyor olması, benim için Scarpa
haritalarının üzerine geçen bir durumdu…
Her ne kadar Yunanca
bilmesem de, koca yol, kuyu önü, Yenikapı gibi belli kelimeleri harita
üzerinden çıkarabiliyordum ama haritadaki numaralarla metni karşılaştırabilmem,
bilmediğim kelimeleri çözümleyebilmem için Işılay’ın ve arkadaşı Leo’nun
yardımına ihtiyacım vardı ve o yardım gecikmeden geldi… isimlerin yazıldığı bu haritayı,
artık Türkçe ve kendime göre düzenlemek kalmıştı😊
2. BÖLÜM... PEREC’İN
REHBERLİĞİNDE, SCARPA’NIN VE PEHLİVANİDİS’İN İZİNDE ATATÜRK CADDESİ-“CUMHURİYETİN
KURUCUSUNUN ADINI ALAN CADDE”
reklam Radyolin diş macunlarına ait
YanıtlaSil