Perec, şehrin etrafında
surların yükseldiğini, bulvar denilen şeyin aslen, genellikle eski surların
bulunduğu arazide tertip edilmiş olan, şehrin etrafını dolanan ve iki tarafında
ağaçların sıralandığı bir yürüyüş yolu olduğunu akıldan çıkartmamak gerektiğini
söylüyor ve sanki Kaleiçi’ni çevreleyen Atatürk Caddesini tarif ediyor😊
Pehlivanidis ile
birlikte Atatürk caddesini gezmeye, onun gelişimini izlemeye başlamadan önce
caddenin isim geçmişine ve oluşumuna bakmakta yarar var aslında…
Cadde, 1800’lerin
sonunda Rumların sur dışında yerleşmeye başladığı Rağbetiye Mahallesi ve Yenikapı’yla
birlikte oluşmaya başlıyor…
1910’lu yıllarda
Antalya’nın durumu hakkında bilgi veren salnamelerde, Yenikapı Caddesinden,
yeni kurulan cadde diye bahsediliyor ve eski sokakların aksine düz ve geniş
olduğu belirtiliyor...
1934 yılı kasım ayında,
Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verilince ve 1935 yılında soyadı kanunu
uygulaması başlayınca, Gazi caddesinin adı yavaş yavaş Atatürk caddesine dönüşmüş...
Bu dönüşüm öyle hemen
olmamış tabii ki... eski gazetelerde yer alan haberlerde, ilanlarda caddenin adı
farklı farklı kullanılmış... mesela soyadı kanunundan sonra, 3 ekim 1935 tarihli
gazetede caddeden, "Gazi Mustafa Kemal Caddesi" olarak bahsedilirken, 12
aralık 1935 tarihli gazetede caddenin adı "Atatürk Caddesi" olarak geçmiş...
Ortasındaki kanalıyla
birlikte Atatürk caddesinin bugünkü görünümüne kavuşması çalışmalarının hep
Haşim İşcan’ın Vali olmasıyla birlikte başladığını biliyordum… Oysa araştırmaya
başlayınca bunun daha da eskilere dayandığını gördüm…
1800’lerin sonundan
itibaren var olan caddede düzenlemeler, Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1934
yılında Lütfü Gökçeoğlu’nun belediye başkanlığıyla birlikte başlamış...
3 ekim 1935 tarihli
Antalya gazetesinde, Gazi Mustafa Kemal Caddesinin genişletilmesi için istimlak
işlemlerine başlandığı, cadde boyunca her evin önünü genişletmek için ikişer
buçuk metre genişliğinde ve ön kısmı boyunca Belediyece yer verileceği, bu
suretle caddenin süslenmesinin el birliğiyle başarılacağı yazıyor…
Atatürk caddesinin başlangıcından
itibaren düzenlendiği ve ağaçlandırılmaya başlandığı da, aynı yılın sonlarında haber
olmuş… “caddenin genişletme, düzenleme, istimlak çalışmalarının yapılması ve
kaldırımlanması işi” de 5 yıllık çalışma
programında yer almış…
1936 yılının başlarında, cadde cephesinde istimlakler tamamlanmış, yıkma ve
genişletme işlerine başlanmış…
1939 yılına kadar süren
çalışmalar kendini göstermeye, caddenin uzun zamandır süren çirkin manzarası
kaybolmaya başlamış… “..ortasından şütlerle su geçen yepyeni stilde su bulvarı Antalya’mıza
zenginlik katacaktır..” haberleri gazeteye konu olmuş…
Cadde üzerinde yapılan
kanala su, Cumhuriyetin 16. yıldönümü olan 29 ekim 1939 tarihinde verilmiş… kasım sonunda da yol
tamiri halk pazarı önüne kadar tamamlanmış…
Suyla birlikte, cadde
kentlinin, kentin entelektüellerinin akınına uğramış…1939 yılının sonunda;
“…Bugünkü manzarasıyla
çok şirinleşmiş olan caddede gezerken insan, medeni bir caddede yaşadığını
hissediyor…”
“…Kente,
büyükşehirlerden kopmuş bir parça izlenimini veriyor. Caddenin kenarında, kirli
bir kanal, derin bir hendek içerisinde, pis bir şekilde tüm cadde boyunca
uzanıyor, yaz mevsiminde karışan lağımlarla birlikte pis kokuyordu ve
sivrisinek yuvasıydı. Temiz su, yeni kanala alınmış, eski kanala kanalizasyon
hattı verilirken, üzeri kapatılmış…”
“…Güzel, geniş bir
tretuvardan sonra, ince kumlu, dümdüz bir cadde.. diğer kısımda da çalışmalar
devam ediyor.. ortada, içinde tatlı şırıltılarıyla akan su… sıtmaya iyi
geldiğine inanılan okaliptüs ağacı kanalın tam ortasından fışkırmış... yeniliğinden
dolayı yadırgadığımız kanallı bu yol, Yenikapı’ya kadar, etrafında iki şerit
halinde uzanan tarhların içinde, aralıklı dikilen hurma ağaçlarıyla uzanıp
gidiyor…” sözleri sıkça gazetelerde yer almış...
Haşim İşcan’ın
Antalya’ya vali olarak atanması ise 4 mart 1940… yani tüm bu çalışmalardan
sonra…
Cadde, düzenlendiği 1930’ların sonundan 1997 yılına kadar çift şeritli araç yolu olarak kente hizmet vermiş… ortasından geçen kanal boyunca dikilen hurma ve palmiye ağaçları gökyüzüne yaklaşmış… kanal ortasındaki, çevresindeki kavak ve okaliptüs ağaçları ise kaldırılmış…
Cadde, düzenlendiği 1930’ların sonundan 1997 yılına kadar çift şeritli araç yolu olarak kente hizmet vermiş… ortasından geçen kanal boyunca dikilen hurma ve palmiye ağaçları gökyüzüne yaklaşmış… kanal ortasındaki, çevresindeki kavak ve okaliptüs ağaçları ise kaldırılmış…
1997 yılında çift yönlü
araç yolu olarak kullanılan caddenin tek yönü tramvay güzergahıyla birlikte
trafiğe kapatılarak yaya yolu olarak düzenlenmiş...
Almanya’dan alınan, 1950-60'lı yıllara ait,
MAN/Duewag römorklarından oluşan Tramvay, 28 mart 1999 tarihinde hizmete girmiş
ve girdiği dönem, ulaşıma etkisi ve kentin ihtiyacını görmeyen bir güzergah
olarak görülmesi nedeniyle Antalyalıların tepkisini çekmiş...
Bugün ise, “nostaljik”
adıyla hizmet veren tramvay, yaya aksıyla birlikte caddenin en önemli
imgelerinden birisi halinde...
Atatürk Caddesinin
zemin kaplamaları, ortasından geçen su kanalı, 2012 yılında Büyükşehir
Belediyesince yenilendi ve caddeye, ahşap köprüler, banklarla birlikte çeşitli heykeller
yerleştirildi… Caddenin bu yeni düzenlenmiş hali, bir sevgililer gününde
Bulutsuzluk Özlemi konseriyle kentliye tanıtıldı…
Değişen yer kaplamaları ve mobilyalarıyla içinde yaşadığımız cadde yeni mi olmuştu şimdi????
3. BÖLÜM PEREC’İN
REHBERLİĞİNDE, SCARPA’NIN VE PEHLİVANİDİS’İN İZİNDE ATATÜRK CADDESİ-“AŞAĞI
ÇARŞI, DÖNE DÖNE DÖNERCİLER ÇARŞISI”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder