Mcdonalds binasının
karşısında, Kiriakos Mazıoğlu’nun evinden sonra gelen ara sokak günümüzde,
takıcılar sokağı olarak kullanılıyor…
Pehlivanidis kitabında
İstavri Ağanın ve ailesinin fotoğrafına da yer vermiş… İstavroz Kahyaoğlu, karısı,
üç kızı ve iki oğluyla o dönemin modasına uyan, gayet ciddi pozuna karşın
fiziğiyle çok da ağa gibi durmuyor bu karede😊
Dimitri Ağa’nın evi,
1889; İstavri Ağa’nın evi 1891 yılında tamamlanmış... tarihler yapıların
üzerine işaretli... Dimitri Ağa’nın evinde tarih kapının üstündeki kilit
taşında… Demir kapının üzerindeki insan figürü ise, demirci ustasının sanatını
konuşturduğu, belki de kötülüklere karşı ev halkını koruduğuna inanarak
yapılmış, küçük ama muhteşem bir detay…
İstavri Ağa’nın evinde
ise tarih üçgen alınlığın altında alçıdan çelenkler ortasına işlenmiş… Dışarıdan
2 katlı gibi görünüp, bodrumu, çatısı, ara katıyla aslında neredeyse 5 katlı,
bugünün mimarlarına taş çıkartacak bir estetik ve çözümlemeyle yapılmış bu bina…
tuğlalı, kemerli bodrum katı, alçı süslemeli tavanları, küplerin resmedildiği
karo döşemesiyle sahibinin zenginliğini gözler önüne seriyor…
Antalya Lisesi,
mübadeleden önce 1898 yılında, Antalya’nın ilk idadisi, yani ortaokulu olarak,
sahiplerinden devralınan bu iki yapıda eğitime başlamış… İstavri Ağa ile
Dimitri Ağa evlerini okul olarak bağışladılar mı??, sattılar mı??, o evlerden
çıktıktan sonra nereye taşındılar bulamadım…
Ama 1922 yılında
Antalya’dan ayrıldıklarında evler hala onların üzerineydi herhalde ki, 7 aralık
1925 tarihli icra vekilleri heyeti kararnamesiyle, Dimitri ve İstavri’ye ait
binaların mübadeleye konu edilmeyip, ortaokula tahsisi kararlaştırılmış…
1902 yılında yapılarda
eğitime yönelik tadilat yapılmış… açıldığından 18 yıl sonra, 1916 yılında
mekteb-i sultaniye dönüşmüş… Bu dönemde, babası Antalya müftüsü olan Ahmet
Hamdi Tanpınar da bu okuldan mezun olmuş...
Cumhuriyet öncesinde,
hem gayrimüslim, hem Müslüman öğrencilerin eğitim gördüğü okulun
öğretmenlerinin de bazısı Antalyalı gayrimüslimlermiş…
Antalya’nın bu en eski
ortaöğretim kurumuna 10 mart 1930 tarihinde Atatürk gelmiş ve öğrencilerle
sohbet etmiş…
Okul bir kampüs haline
dönüştürülerek 1930’ların sonunda ilave bina eklenmiş... sonrasında ise yatılı
öğrenciler için pansiyon binası yapılmış...
1954-1959 yılları
arasında Ticaret Lisesi de bu binalarda eğitim vermiş... 1968 yılında
ortaokulun da taşınmasıyla Antalya Lisesi, birçok öğrencinin, öğretmenin,
velilerin anılarıyla büyüyerek bugünlere kadar gelmiş…
Lise öğrencisi olmak
kartvizit bastıracak kadar prestijliymiş😊 Antalya’nın
ilk mimarı Tarık Akıltopu’nun lise kartvizitini de güzelim binalar süslemiş…
İstiklal Caddesinin
Mektebi Sultaniyesi olarak Galatasaray Lisesi varsa, Antalya’nın İstiklal Caddesi olarak
gördüğüm Atatürk Caddesinde, kentin Mektebi Sultaniyesi de Antalya Lisesiydi…
Üstelik
önü, içi, gece-gündüz, kapısında eline müzik aletini alıp, konser veren sokak müzisyenleriyle her zaman cıvıl cıvıl…
Hem Pehlivanidis’in,
hem de Scarpa’nın haritalarında, fotoğraflarda lise binalarının karşısında,
hendek, ağaçlar ve surlar görünüyor…
Surların yıkılması
sonrasında, 1950’lerde, buraya da Mcdonalds yapısı gibi iki katlı bir ev inşa
edilerek kullanılmaya başlamış… Fotoğraflar ve haritalardan, bu
binanın bir burç kalıntısının yerine inşa edildiği görülebiliyor…
Bu ev, 1966 yılında, Antalya
Tabip Odası kurucularından, Sağlık İl Müdürlüğü yapmış, doktor Hüsamettin Tonguç’a aitmiş...
Mcdonalds’ın olduğu ev ile Hüsamettin Tonguç'un evi arasında sur hattında başlayan
inşaat çalışmaları sırasında da normal olarak sur duvarının kalıntıları çıkmış…
Anıtlar Kurulunca bu çalışmaların durdurulması istenmiş, yapanlar hakkında suç
duyurusunda bulunulmuş… buna karşın ne yazık ki taşlar kırılarak inşaat
tamamlanmış…
Bugün altında çeşitli
yeme-içme mekanları, üst katında eğitim kurumları yer alan Erbaş pasajı
böylelikle 1960’ların sonunda cadde üzerindeki yerini almış…
Leman cafe'nin yanında, kocaman
bahçeyi kullanan Luna isimli işletmenin gerisinde, Kocatepe sokağa bakan evi Pehlivanidis, kumaş tüccarı Hacı Dimitri Triandafiloğlu’nun ve
Antalya’nın en güzel evlerinden birisi olarak tanımlıyor…
Bu bahçelerden sonra
bugün Kaleiçi’nin giriş sokaklarından birisi olan Kocatepe Sokak geliyor…
Kaleden Yeni Mahalleye
açılan kapılardan birisi olan bu giriş, Pehlivanidis’in haritasında Kuyuönü
kapısı olarak geçiyor... bu kapı aynı zamanda Yeni Mahallede oturan Hıristiyanların
Kaleiçi’ndeki Panaya ve Aya Yorgi Kiliselerine ulaşmasını da sağlıyormuş…
1800’lerin başlarına ait haritada da bu kısımda surlara ulaşan bir
yol görünüyor… muhtemelen, Yeni Mahalle oluşmadan önce de surların bu kısmında
bir çıkış kapısı varmış…
Kaleiçi’ndeki kuyular
yağmur suları ile dolarlarken, kalenin kaynak suya sahip tek kuyusu olan Çınçın
Kuyusuna yakınlığı nedeniyle bu kapı ve çevresi Kuyuönü olarak isimlendirilmiş…
Kuyu duruyor mu?? diye
merak ettim ve araştırdım tabii ki😊 Triandafiloğlu’nun
evinin yanında, bugün Luna isimli işletmenin arka kapısına doğru bir kuyu var…
ama çınçın kuyusu bu mu??
Yoksa, ileri de Pehlivanidis’in Kuyuönü meydanı diye
tariflediği meydanda bulunan 1950 tarihli tazyikli su çeşmesinin bulunduğu
yerde bir kuyu vardı da ona mı “çınçın kuyusu” diyorlardı emin olamadım😊
Sokağın köşesindeki evi atladık demeyin😊... bugün “Türk Kahvesi” olarak kullanılan bu bina da, Pehlivanidis döneminde, bir başka ruma, Antalya’nın diplomalı
tek muhasebecisi olan ve Antalya’da ölen Hacı Yanni Daniilidis’e aitmiş…
8. BÖLÜM PEREC’İN
REHBERLİĞİNDE, SCARPA’NIN VE PEHLİVANİDİS’İN İZİNDE ATATÜRK CADDESİ-“FOTOĞRAFIN
FENNİ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder