1 Haziran 2018 Cuma

7.PEREC’İN REHBERLİĞİNDE, SCARPA’NIN VE PEHLİVANİDİS’İN İZİNDE ATATÜRK CADDESİ-“LİSE!... LİSE!... LİSE!...”

Mcdonalds binasının karşısında, Kiriakos Mazıoğlu’nun evinden sonra gelen ara sokak günümüzde, takıcılar sokağı olarak kullanılıyor…
 
Bu sokağı Dimitri Ağa’nın (Pandeloğlu) ve Bakkal İstavri’nin (Stavros Kahyaoğlu), bugün Antalya Lisesi olarak kullanılan evleri izliyor…
Pehlivanidis bu evleri caddenin en güzel evleri olarak tarif etmiş…
Bu binalar yola taşan merdivenleriyle Scarpa haritasında da belirtilmiş…
Dimitrios Panteloğlu (Dimitri Ağa), Elmalı, Düden köyünde çiftlik ve Elmalı-Finike bölgesindeki Akdağ’da bulunan orman alanlarının işletme sahibi, zengin bir Antalyalıymış... Sultan tarafından kendisine nişan verilmiş… Antalya Ziraat ve Ticaret Odası ile Nafia komisyonu üyeliği de yapmış…
İstavroz Kahyaoğlu (İstavri Ağa) da zengin bir Antalyalı… bakkallık yapmış… iskelede ithalat ve ihracatla meşgulmüş... 

Pehlivanidis kitabında İstavri Ağanın ve ailesinin fotoğrafına da yer vermiş… İstavroz Kahyaoğlu, karısı, üç kızı ve iki oğluyla o dönemin modasına uyan, gayet ciddi pozuna karşın fiziğiyle çok da ağa gibi durmuyor bu karede😊
Dimitri Ağa’nın evi, 1889; İstavri Ağa’nın evi 1891 yılında tamamlanmış... tarihler yapıların üzerine işaretli... Dimitri Ağa’nın evinde tarih kapının üstündeki kilit taşında… Demir kapının üzerindeki insan figürü ise, demirci ustasının sanatını konuşturduğu, belki de kötülüklere karşı ev halkını koruduğuna inanarak yapılmış, küçük ama muhteşem bir detay…
İstavri Ağa’nın evinde ise tarih üçgen alınlığın altında alçıdan çelenkler ortasına işlenmiş… Dışarıdan 2 katlı gibi görünüp, bodrumu, çatısı, ara katıyla aslında neredeyse 5 katlı, bugünün mimarlarına taş çıkartacak bir estetik ve çözümlemeyle yapılmış bu bina… tuğlalı, kemerli bodrum katı, alçı süslemeli tavanları, küplerin resmedildiği karo döşemesiyle sahibinin zenginliğini gözler önüne seriyor…
Antalya Lisesi, mübadeleden önce 1898 yılında, Antalya’nın ilk idadisi, yani ortaokulu olarak, sahiplerinden devralınan bu iki yapıda eğitime başlamış… İstavri Ağa ile Dimitri Ağa evlerini okul olarak bağışladılar mı??, sattılar mı??, o evlerden çıktıktan sonra nereye taşındılar bulamadım…

Ama 1922 yılında Antalya’dan ayrıldıklarında evler hala onların üzerineydi herhalde ki, 7 aralık 1925 tarihli icra vekilleri heyeti kararnamesiyle, Dimitri ve İstavri’ye ait binaların mübadeleye konu edilmeyip, ortaokula tahsisi kararlaştırılmış…
1902 yılında yapılarda eğitime yönelik tadilat yapılmış… açıldığından 18 yıl sonra, 1916 yılında mekteb-i sultaniye dönüşmüş… Bu dönemde, babası Antalya müftüsü olan Ahmet Hamdi Tanpınar da bu okuldan mezun olmuş...
Cumhuriyet öncesinde, hem gayrimüslim, hem Müslüman öğrencilerin eğitim gördüğü okulun öğretmenlerinin de bazısı Antalyalı gayrimüslimlermiş…
1923 yılında Cumhuriyetle birlikte, ilkokuldan lise bitimine kadar eğitim veren 9 yıllık okul olmuş… 1926 yılında öğretmen açığını kapatmak için pedagoji sınıfı eklenmiş, bu durum “pedagoji sınıflarına havi muhtelif orta mektep” adıyla 1932 yılına kadar devam etmiş ve kente birçok öğretmen kazandırılmış…
Antalya’nın bu en eski ortaöğretim kurumuna 10 mart 1930 tarihinde Atatürk gelmiş ve öğrencilerle sohbet etmiş…

Okul bir kampüs haline dönüştürülerek 1930’ların sonunda ilave bina eklenmiş... sonrasında ise yatılı öğrenciler için pansiyon binası yapılmış...
1954-1959 yılları arasında Ticaret Lisesi de bu binalarda eğitim vermiş... 1968 yılında ortaokulun da taşınmasıyla Antalya Lisesi, birçok öğrencinin, öğretmenin, velilerin anılarıyla büyüyerek bugünlere kadar gelmiş…
Lise öğrencisi olmak kartvizit bastıracak kadar prestijliymiş😊 Antalya’nın ilk mimarı Tarık Akıltopu’nun lise kartvizitini de güzelim binalar süslemiş…
Kentte turizmin önem kazanmasıyla birlikte, lise öğrenci ve öğretmenleri de turizme katkı koymak adına kendilerine düşen görevi başarıyla yürütmüşler... 1959 yılında lisede, bir turizm bürosu kurulmuş ve gelen turistlere rehberlik hizmeti verilmiş...
Benim de anılarım, hocalarım, notlarım, karnelerim, maçlarda “Lise!..Lise!..Lise!..” tezahüratlarım oldu Antalya Lisesinde… Dimitri Ağa’nın evi resim dersliği, İstavri Ağa’nın evi Müdür yardımcımız rahmetli İhsan Karcı’nın da odasının olduğu İdari Binasıydı… Lisenin kapısından girdiğimde eski binalarına, bahçesine vurulmuştum… okuduğum üç yıl boyunca da o heyecan hiç geçmemişti…
Önce, resim derslikleri olarak kullanılan bina onarım gördü... şimdilerde de, İdare binası olarak kullanılan bina onarılıyor... geleceğe ulaşıp, daha birçok öğrencinin anılarında yer alabilmek için 115 bakımı diyelim bu işe😊
İstiklal Caddesinin Mektebi Sultaniyesi olarak Galatasaray Lisesi varsa, Antalya’nın İstiklal Caddesi olarak gördüğüm Atatürk Caddesinde, kentin Mektebi Sultaniyesi de Antalya Lisesiydi…
Üstelik önü, içi, gece-gündüz, kapısında eline müzik aletini alıp, konser veren sokak müzisyenleriyle her zaman cıvıl cıvıl… 

Hem Pehlivanidis’in, hem de Scarpa’nın haritalarında, fotoğraflarda lise binalarının karşısında, hendek, ağaçlar ve surlar görünüyor…
Surların yıkılması sonrasında, 1950’lerde, buraya da Mcdonalds yapısı gibi iki katlı bir ev inşa edilerek kullanılmaya başlamış… Fotoğraflar ve haritalardan, bu binanın bir burç kalıntısının yerine inşa edildiği görülebiliyor…
 
Bu ev, 1966 yılında, Antalya Tabip Odası kurucularından, Sağlık İl Müdürlüğü yapmış, doktor Hüsamettin Tonguç’a aitmiş...
Mcdonalds’ın olduğu ev ile Hüsamettin Tonguç'un evi arasında sur hattında başlayan inşaat çalışmaları sırasında da normal olarak sur duvarının kalıntıları çıkmış… 
Anıtlar Kurulunca bu çalışmaların durdurulması istenmiş, yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunulmuş… buna karşın ne yazık ki taşlar kırılarak inşaat tamamlanmış…
Bugün altında çeşitli yeme-içme mekanları, üst katında eğitim kurumları yer alan Erbaş pasajı böylelikle 1960’ların sonunda cadde üzerindeki yerini almış…
Antalya Lisesinin karşısında 1950’li yıllarda, Ali Gökhan tarafından Uğrak Kırtasiye açılmış… burası aynı zamanda kentin spor malzemeleri satan ilk mağazasıymış… aile, aynı yerde 1961 yılında spor-toto bayiliği de yapmaya başlamış… 1983 yılında dükkânı kapatsalar da uzunca bir süre, lisenin karşısında hep spor malzemeleri satılmış…
Kentin ilk çiçekçisi Manolya çiçekevi de Lisenin karşısındaydı... 2013 yılına kadar, sokağa taşan çiçekleriyle caddeyi güzelleştiren, pasaj içindeki bu çiçekçi de ne yazık ki yerini caddenin genel havasına terk edip, restauranta dönüştü…
Erbaş Pasajı ve Hüsamettin Tonguç’un evini geçince geçmişteki surların, hendeğin ve bahçelerin yerini bugün cafeler almış durumda… geçmişte yola değil, sura sınırı bulunan gerideki evlerle birlikte bahçelerini bu cafeler kullanıyor… Özellikle, esprilerini caddeye taşıyan Leman cafe, gece-gündüz hareketli…
Leman cafe'nin yanında, kocaman bahçeyi kullanan Luna isimli işletmenin gerisinde, Kocatepe sokağa bakan evi Pehlivanidis, kumaş tüccarı Hacı Dimitri Triandafiloğlu’nun ve Antalya’nın en güzel evlerinden birisi olarak tanımlıyor…
Bu bahçelerden sonra bugün Kaleiçi’nin giriş sokaklarından birisi olan Kocatepe Sokak geliyor…
 
Kaleden Yeni Mahalleye açılan kapılardan birisi olan bu giriş, Pehlivanidis’in haritasında Kuyuönü kapısı olarak geçiyor... bu kapı aynı zamanda Yeni Mahallede oturan Hıristiyanların Kaleiçi’ndeki Panaya ve Aya Yorgi Kiliselerine ulaşmasını da sağlıyormuş… 
1800’lerin başlarına ait haritada da bu kısımda surlara ulaşan bir yol görünüyor… muhtemelen, Yeni Mahalle oluşmadan önce de surların bu kısmında bir çıkış kapısı varmış…
Kaleiçi’ndeki kuyular yağmur suları ile dolarlarken, kalenin kaynak suya sahip tek kuyusu olan Çınçın Kuyusuna yakınlığı nedeniyle bu kapı ve çevresi Kuyuönü olarak isimlendirilmiş…

Kuyu duruyor mu?? diye merak ettim ve araştırdım tabii ki😊 Triandafiloğlu’nun evinin yanında, bugün Luna isimli işletmenin arka kapısına doğru bir kuyu var… ama çınçın kuyusu bu mu?? 
Yoksa, ileri de Pehlivanidis’in Kuyuönü meydanı diye tariflediği meydanda bulunan 1950 tarihli tazyikli su çeşmesinin bulunduğu yerde bir kuyu vardı da ona mı “çınçın kuyusu” diyorlardı emin olamadım😊
 
Sokağın köşesindeki evi atladık demeyin😊... bugün “Türk Kahvesi” olarak kullanılan bu bina da, Pehlivanidis döneminde, bir başka ruma, Antalya’nın diplomalı tek muhasebecisi olan ve Antalya’da ölen Hacı Yanni Daniilidis’e aitmiş…
8. BÖLÜM PEREC’İN REHBERLİĞİNDE, SCARPA’NIN VE PEHLİVANİDİS’İN İZİNDE ATATÜRK CADDESİ-“FOTOĞRAFIN FENNİ”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder